18 Temmuz 2010 Pazar

Kırmızı Işık


Geçen gün bir randevuma yetişmeye çalışıyordum. Yürürüm, çok yürürüm ve hızlıyımdır da.
Sıcağın altında da kaptırmış gidiyorum.
Derken trafik ışığı yayalar için kırmızı yandı. Tam acele edip araçlar harekete başlamadan geçeyim de yoluma devam edeyim derken birden durdurdum kendimi.
Işıkta bekledim.
Çünkü...
:) Çünkü hayatın koşturmacalarına dalmışken bazen durmamız ve o an'ın keyfini çıkarmamız gerektiğine dair bilgelik kitapları okumaz mıyız:)
Koçlukta zaman zaman uygulamalarımız böyle noktalara gelmez mi?
Zihnim "acele" kavramıyla kör edip beni unutturacaktı ben'e.
Üstelik o sıcakta, o acelede, ışıkta beklediğim yer, gölgelikti, ağaç altıydı ve bana o günün en keyifli 40 saniyesini vermişti.
Yavaş yavaş soludum, derin derin çektim içime o an'ı. Hem gölgenin serinliğini hem kendimi birazcık daha bulmanın onurunu soludum.
Yüzümde Buddha'yı andıran bir tebessüm ile seansıma gittim.
O da haliyle keyifliydi.
O sebeple artık kırmızı ışıkları, trafiğin otoriteleri değil, sosyolojinin dengeleyicileri olarak algılıyorum:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzla blogu zenginleştirdiğiniz için teşekkürler :)))