31 Ekim 2010 Pazar

Saygı Şeker Mi?


Dün yağmur yağıyordu ve İstanbul'da ulaşım çabasında bir birey olarak kilitlenendendim ben de...
Sonra baktım ki araç ilerlemiyor, indim ve başladım yürümeye.
Öyle seller yaratacak bir yağmur olmadığını fark ettim, sadece yağıyordu.
O sırada düşünüyordum, yağmurun nasıl bir gücü var da trafik kilitlenebiliyor diye.
Derken soru net olunca, cevap da çıktı karşıma.
Trafik bir noktada sıkışmış, çünkü ara yoldan gelip bir yöne sapmak isteyen bir araç, kendi yol hakkını kendisi almak istemiş ve şeridin orta yerinden burnunu sokmaya çalışmış.
Öyle ki; akan şeridi de dikine kesip, tıkamış.
Çalan kornaların ise bini bir para. Klakson konusundaki önerimi hatırlattı bu durum (siz de hatırlamak isterseniz tıklayın)
Ancak kornaların açamadığı bu yolda bariz bir saygı eksikliği vardı. Ne yolu kesen aracın sürücüsünün diğer sürücülere, ne de o yönde akan araçların sürücüsünden, hatalı sürücümüze...
Hatayı hatalarla protesto etmek gibi kısaca...
Acep dedim, saygı şeker mi de yağmuru yiyince eriyip gitti?

20 Ekim 2010 Çarşamba

Pranik Şifa Dedikleriyle Tanıştım

Nefes üzerine çok haşır neşir birisi olarak hep duyuyorum "Mustafa Pranik Şifa mı yapıyorsun?" sorunu. Oysa daha bilmiyordum ne olduğunu ne bittiğini.
Geçtiğimiz haftasonu şans eseri tanıştım bu teknikle.
Bu tekniğin uzman eğitmeni ülkemize gelecekmiş ve bir dostum da benden eğitim sırasında çevirisini yapmamı istedi ve şans da gözlerini kırpmış oldu.
Çok basit temeller üzerine kurulu olup, tanıştığım teknikler arasında en karmaşadan uzak ve en işlevsel yaklaşımlardan birisi olması sebebiyle biraz bahsetmek istedim.
Nefes alınıyor ve çeşitli enerji çalışmaları ile üzerlerine 456576185765465764156 kitap yazılmış çakralar hakkında baya bilgi ediniyor ve daha eğitim sırasındayken uygulamalarda bulunuyorsunuz.
Nefes alıyor ve nefes veriyorsunuz. Basit gözüken bir hapın kullanımı bile "sabah bir tane tok karna akşam yarım aç karna" gibisinden yaklaşımları varken, burada "30-10" gibi her şekilde, herkesde aynı olabilecek şeyler söz konusu.
"Ya tabi, her tekniğin ayrı bir güzelliği var" diyen yalanlardan da bakabiliriz, ancak beni esas etkileyen unsurlardan birisi de eğitmen Amirhossein Khonsari, kısaca Amir.
Yüzüne entegre gülümsemesi ve çeviri sırasındaki sakin, anlayışlı anlatımı, yaydığı enerji...
Zaten beni etkileyen bunlar olduğu için çalışmasından ekstra mesai göstererek bahsetmek istedim ve hatta duyurularında da yardımcı olma arzusundayım.
Bu çalışma hakkında yakında daha da bilgi paylaşmaya niyetliyim, ancak bana m@mustep.com mail adresine mail yollarsanız da bu konuda özel bir grup açabilirim.

Koçluğun Felsefesi

Size daha önce Derya'yla yaptığımız röportaj içinde bahsedilmişti koçlukla ilgili bir, farklı bir çalışma yapılacağından: koçluk felsefesi.
Geçen gün gözleme imkanım oldu. Yine koçluk eğitiminde olduğu gibi sevimli bir ortam, yine konuşuluyor bol bol, yine odağımızda koçluk var.
Zaten koçluk yaklaşımını farklı ve verimli bir şekilde ele alan Derya, kendi yaklaşımlarında da değişik birşey yapmış ve Cicero'dan, Fatih Sultan Mehmet'ten... yaklaşımlar araştırıp, paylaşıyor.
Böylece klişeleşmiş "şu güçlü bir liderdir, dünya kabul etmiştir vizyonerliğini. bu büyük bir düşünürdür, tez konusu olmuştur. vıdı-vıdı"larından uzaklaşmış oluyoruz büyük ölçüde.
Eğlencesini tarif edemem zaten.
Ali Kuşçu hayranı birisi olarak (Fatih Sultan Mehmet'in matematik, felsefe ve akıl hocası) "Ali Kuşçu, kuantumla ilk ilgilenenlerdendi" gibi bir mantığı başkasının ağzından duymak, çok keyiflendirmişti.
Filozofların yaklaşımlarının değişkenlik ve esnekliklerinin, koçluğa uyarlanması üzerine kurulu bu etkinliğe katılmanın bir şartı var, koçluk hakkında eğitim almış olmak.

7 Ekim 2010 Perşembe

Kim demiş ofis açmak pahalı diye?

Ekonomik psikolojiye baktığımda gördüğüm iki ana kalem var.
Sanayi endüstrisinde mekanikleşme artıyor ya da insandan uzaklaşma dersek daha doğru olur. Akıllı robotik sistemler artıyor, yapay zeka, otomasyon vs...
Hizmet endüstrisinde ise tersi yönde bir kutuplaşma söz konusu, daha da insancıl, daha bireysel, daha kompakt, daha basit, daha sade...
Bir maliye öğrencisi, bir hayat koçu, bir konsept geliştirici olarak sibernize üretim sistemleri konusunda çok kafa yormuyorum, ahkam kesmeyi uzmanlarımıza bırakıyorum.
Ancak hizmet sektöründe gelişmeleri takip ediyorum haliyle.
Deli saçması işler üzerine beni her hareketiyle kendine hayran bırakan Richard Branson'ın Türk versiyonunu dinledim geçen gün: Murat Şahin. Bazı hizmetlerin bireyselleşmesi üzerine übersüper iş fikri ile çok kişiye ilham olabilecek birisi. İzlenmesi, takip edilmesi gereken birisi ve mümkünse fırsat buldukça da dinlenmeli:) Çok keyifli bir anlatımı var.
Ancak Murat Bey zaten bilinen birisi. Ben ise yeni tanıştığım, zaten yeni kurulmuş bir girişimden bahsetmek istiyorum: Fors Plus.

İş fikirlerinin artık hızlandırılmış (!) dünyaya entegre zorunluluğuyla, aklımdaki iş fikirlerinden birini sorgulattım ve iki tatlı insanın icra ettiklerini gördüm: sanal ofis.
Muadilleri yok mu? Onlar da var, ama benim için bu insanlara ısındı ve tanışmanın haricinde bir de tanıtmak istedim.
Kaba bir özetle, işyerleri var, çok hoş, çok fonksiyonel, hoş da bir dizaynı var. "Kolları sıvayalım da iş yapalım" dedirten turuncuyu resmen hissediyorsunuz.
Peki onlar napıyorlar bu işyerini? İhtiyacınıza göre bölüp, sizin kullanımınıza açıyorlar. Özellikle freelance çalışanlar ile şık bir ofis kurmak isteyip maliyetinden çekinen girişimciler için birebir.
İş fikri olup geliştirmek isteyenler ve mevcut girişimini geliştirmek isteyenler için verdiğim hizmetlerde, burasıyla iş birliğine niyetliyim. Projemi hatırlamak için buraya tıklayabilirsiniz.
McDonald's'ta algıladığım kadarıyla yemeğe vakit harcamaktansa, kendine zaman ayır gibi bir mantık var en olumlu bakış açımla. Ancak buna kaçımız inanıyor? Ben inanmıyorum:)))
Oysa burada, girişim maliyetleri cebinde kalsın mantığını ve samimiyeti gözünüzle görebiliyorsunuz.
Reklam gibi oldu kabul ediyorum, ama aramızda anlaşma falan yok:)
Sevdim, takdir ettim, yararlanılması taraftarıyım, yazdım.

3 Ekim 2010 Pazar

Duyuruların duyurusu

Yeni bir aya girildi. Yazın miskinliğinin hala kısım kısım üstümüzde olmasına rağmen, silkelendiğimiz şu günlerde güneş de bir görünüp parladı bir yağdırdı bulutları.
Neyse efenim, bu silkelenme dönemine ben de girdim. Umuyorum çok yakın zamanda Mustep Gelişim Hizm. olarak küçük bir duyurumu paylaşabileceğim.
Uzun hazırlıkları bir kenara bırakıp, kabuk kırma sürecine daha da hızlı girdiğimi düşündüren bu süreçte birkaç arkadaşımla "işbirliği" kavramını da yenilemeye çalıştık. Detayları ve fazlasını olabildiğince kısa sürede paylaşacağım.
Ancak hem dergimizin yeni sayısının hem de eğitmenim Derya Akkaya ile röportajımızın duyurusunu yapayım istedim hızlıca.
Keyifli okumalar.