girişim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
girişim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Nisan 2012 Pazartesi

Pilavcıyla Konuştunuz Mu?

Gönüllüsü olduğum CEDAY FOTOĞRAFÇILIK Genç Başarı Şirketi'nden bahsetmiştim daha önce.
Kağıthane Vali Hayri Kozakçıoğlu Ticaret Meslek Lisesi'nin gözleri ışıl ışıl öğrencilerinin özel şirketlerine koçluk yapıyorum.
12 Mayıs'ta Marmara Forum'da gerçekleşecek Ticaret Fuarına özel konsept için beyin fırtınası yapıyorduk geçen hafta.
Ama arkadaşların düşüncelerinde bazı açıklar vardı.
Blogumda da daha önce ele aldığım salon girişimciliği tuzağına düşmek üzerelerdi. Oysa önlem basitti; sahaya inmek.
Saha ziyareti, bir çok tahminden kurtarır, size öngörülerinizde büyük veriler sağlar. Hatalı adımlarınızı önler, ürününüzü geliştirmenize olanak sağlar, hatta belki de pazarınızı değiştirmenize vesile olur. 
Saha gözlemi sonrası buluştuk yine sıcağı sıcağına. "İyi ki gitmişiz" diyerek başladılar rapor vermeye.
Fuar alanındaki insanlar kimler, cinsiyet dağılımı nasıl, yaş dağılımı, tarz dağılımı vs...
Oysa geçen hafta bunu yaptınız mı diye sorduğumda, alışveriş merkezi nasıl olsa diyerek es geçmişlerdi. Ancak biraz konuştuk, dipdibe kurulu Metrocity ve Kanyon arasındaki farkları ele aldık, derken gitti bu arkadaşlar.
Eda Taşpınar'dı sanırım, gençler için özel tasarımlar içeren bir çanta markasını Türkiye'ye getirmeden önce bir süre sadece vakit geçirmiş: alışveriş merkezlerine gitmiş ve gençleri gözlemiş, neler giyiyorlar, nelere dikkat ediyorlar diye.

Bir arkadaşımın kurufasülyeci açma düşüncesi vardı, sıcak para akışı iyi olduğu için tahrik olmuş. Benzer şeyi sormuştum, maliyetleri, iş modeli, kopyalanma tarzı vs hakkında bir kurufasülyeciye gittin mi, yoksa pilavcıya gittin mi? Konuştun mu ne gibi sıkıntıları var, ne gibi insanlarla muhatap vs...
Pilavcıyla konuşun siz de, masa başında tasarımlarınızı bir kenara bırakın ve sahayı soluyun!

24 Eylül 2011 Cumartesi

Ne vaat ediyorsun?


Geçen gün Gelişim Platformu Derneği'nin bir seminerindeydim.
Dernek faaliyetlerinden bildiğim İsmail Haznedar, Girişim Stratejisi ve İş Modeli başlığında seminer verdi, çeşitli kurumların öykülerini paylaştı.
Bir iş fikri edinmekten, iş fikrini hayata geçirmeye veya mevcut işimizi geliştirmeye yönelik düşündürücü şeylerdi paylaştıkları.
Bazı sorular kaldı aklımda, basit ama etkili.
İş fikriniz için, işinizi geliştirmek için kullanabilirsiniz. Öyle ki sadece girişimci olmanız gerekmiyor faydalanmak için, bir profesyonel olarak da çalıştığınız kurumda başvurabilirsiniz kariyerinizi geliştirmek için.
Soruları paylaşmadan önce bir not; bunların bazıları İsmail Bey'in ağzından çıktığı gibi, bazıları da benim anladığım şekliyle yazıldı:))) Girişimci Koçluğu yaptığım arkadaşlara zaten tanıdık gelecektir birçok soru.


İş modelim nasıl?
Müşteri kitlem kim ve beklentileri neler? Onları tanıyor muyum? Onları gözlemlemiş muyum?
Müşterime hangi değerleri sunuyorum? Hayatına nasıl bir çözüm sağlıyorum?
Müşterimle fiziksel bağlarımı nasıl sağlıyorum, kimler sayesinde ona ulaşabiliyorum?
Duygusal bağımız nasıl? Nasıl daha güçlü yapabilirim?
Müşterim, bedelini nasıl ödeyebilir ve ben bu gelir döngümü nasıl oturtabilirim?
Sadece bende olan ne var? Kritik kaynak dersek buna, hangi kritik kaynaklara sahibim?
Maliyet yapım, bilançom, bütçem nasıl işliyor? İyileştirme yapabilir miyim? (Bu konudaki iyileştirmelerin, şirkete katmerli şekilde güçlenerek geri dönüşünü, dün katıldığım SAP FORUM 2011'den çok güzel bazı deneyimleri yakında paylaşacağım blogumda)
İş akışım içinde, hiç uğraşmamam gereken, başkasından sağlayabileceğim konular neler? (Bildiğim kadarıyla General Motors, revizyona girdiğinde, CEO'nun ilk yaptığı şeydi, sektöründe 1. veya 2. olmadığı her türlü üretime son vermek, bu sayede de üretimde etkinliğini artırmayı başarmıştı. Ben de bundan feyz alıp hizmet kalemlerimden web sitesi yapmayı kaldırmıştım:))) )
Müşterime, ekonomime, sektörüme, geleceğime vaatlerim neler?
Neredeyim, nereye varmak istiyorum, oraya nasıl varabilirim? (Zaten strateji kavramının çok güzel bir özetini yaptı İsmail Bey bu sayede.)
Strateji demişken, stratejik ortaklarım kimler? İş birlikçi rekabet kavramını sokmaya çalıştığım zihinlerde, umarım faydası olacak bir sorudur bu.

Ayrıca çok az kişinin bildiğini fark ettim, paylaşayım istedim. Google'da business model diye aratarak, işinize yarayacak çok hoş iş model kurguları bulabilirsiniz. Bunu İsmail Bey paylaştığında, salondaki insanlar yeni birşey olarak düşününce, faydası olur diye yazayım istedim.
"Sistem, kendi başına yürüyebilen, insana bağımlı olmayan yapılar bütünüdür" diye SAP FORUM 2011'den de küçük bir alıntı yapayım iş modellemesi demişken.

Gayet hoş bir seminerdi, o sebeple Gelişim Platformu'na teşekkürler.
Seminer hakkında az önce bir mail geldi; buraya tıklayarak Gelişim Platformu'nun değerlendirmesini okuyabilir ve hatta seminer videosunu izleyebilirsiniz.
Teknosa sevenler, 2. videonun 5-6. dakikalarını izlemesinler, kendini bilmezin biri konuşmuş :)))

Gelişim Platformu'nun yeni etkinliklerinde görüşmek üzere,
Stratejide kalın.

7 Ekim 2010 Perşembe

Kim demiş ofis açmak pahalı diye?

Ekonomik psikolojiye baktığımda gördüğüm iki ana kalem var.
Sanayi endüstrisinde mekanikleşme artıyor ya da insandan uzaklaşma dersek daha doğru olur. Akıllı robotik sistemler artıyor, yapay zeka, otomasyon vs...
Hizmet endüstrisinde ise tersi yönde bir kutuplaşma söz konusu, daha da insancıl, daha bireysel, daha kompakt, daha basit, daha sade...
Bir maliye öğrencisi, bir hayat koçu, bir konsept geliştirici olarak sibernize üretim sistemleri konusunda çok kafa yormuyorum, ahkam kesmeyi uzmanlarımıza bırakıyorum.
Ancak hizmet sektöründe gelişmeleri takip ediyorum haliyle.
Deli saçması işler üzerine beni her hareketiyle kendine hayran bırakan Richard Branson'ın Türk versiyonunu dinledim geçen gün: Murat Şahin. Bazı hizmetlerin bireyselleşmesi üzerine übersüper iş fikri ile çok kişiye ilham olabilecek birisi. İzlenmesi, takip edilmesi gereken birisi ve mümkünse fırsat buldukça da dinlenmeli:) Çok keyifli bir anlatımı var.
Ancak Murat Bey zaten bilinen birisi. Ben ise yeni tanıştığım, zaten yeni kurulmuş bir girişimden bahsetmek istiyorum: Fors Plus.

İş fikirlerinin artık hızlandırılmış (!) dünyaya entegre zorunluluğuyla, aklımdaki iş fikirlerinden birini sorgulattım ve iki tatlı insanın icra ettiklerini gördüm: sanal ofis.
Muadilleri yok mu? Onlar da var, ama benim için bu insanlara ısındı ve tanışmanın haricinde bir de tanıtmak istedim.
Kaba bir özetle, işyerleri var, çok hoş, çok fonksiyonel, hoş da bir dizaynı var. "Kolları sıvayalım da iş yapalım" dedirten turuncuyu resmen hissediyorsunuz.
Peki onlar napıyorlar bu işyerini? İhtiyacınıza göre bölüp, sizin kullanımınıza açıyorlar. Özellikle freelance çalışanlar ile şık bir ofis kurmak isteyip maliyetinden çekinen girişimciler için birebir.
İş fikri olup geliştirmek isteyenler ve mevcut girişimini geliştirmek isteyenler için verdiğim hizmetlerde, burasıyla iş birliğine niyetliyim. Projemi hatırlamak için buraya tıklayabilirsiniz.
McDonald's'ta algıladığım kadarıyla yemeğe vakit harcamaktansa, kendine zaman ayır gibi bir mantık var en olumlu bakış açımla. Ancak buna kaçımız inanıyor? Ben inanmıyorum:)))
Oysa burada, girişim maliyetleri cebinde kalsın mantığını ve samimiyeti gözünüzle görebiliyorsunuz.
Reklam gibi oldu kabul ediyorum, ama aramızda anlaşma falan yok:)
Sevdim, takdir ettim, yararlanılması taraftarıyım, yazdım.

5 Ağustos 2010 Perşembe

Giriş[ememiş]imcilik Üzerine


Dün bir dostumla beraberdim. Girişimcilik üzerine bazı çalışmaları vardı ve arzuladığı düzeyden de baya geride görüyordu kendisini.
Belki benim kuracağım gibi sosyal değil iktisadi bir girişim üzerineydi onun fikri, belki hizmet değil sinai bir üretim üzerineydi... Ama bir girişimcilik projesiydi.
Biraz dedikodu yaptık, biraz kendimizden konuştuk...
Ekibine geldi konu biraz da, ekibin motivasyonuna, projelerine, karşılaştıkları ve karşılaşabilecekleri sorunlara...
Açıkçası benim için de yararlı bir görüşme oldu, bilgi ve deneyimlerimi tazeledim.
Ama sık karşılaştığım soru ve sorunlardan olduğu için biraz değinmek istiyorum basit bir özetle:
Para kazanma zamanındaki bu arkadaşlar, bir yerde çalışmak değil, kendi işlerini yapmak istiyorlar. Bunun için çeşitli fikirleri (!) de var.
Ancak iş, yani girişim, belli bir fikir üzerine kurgulanan projenin, finanse edilerek döndürülmesi ve bundan nemalanma, faydalanma yoluyla gelir elde etmek diye özetlenirse, salt fikrin varlığı, tek başına cılız kalmıyor mu?
Projeleri yok. Çünkü yazmamışlar. Burada Alphan Manas'ın sıkça kullandığım bir öğüdü döküldü ağzımdan: "Sen fikrini yazacak kadar ona değer vermezsen, ben neden değer vereyim?"
Küçük bir koçluk sorgulaması yapıldığında, eksiğin motivasyon olduğu açığa çıkıyor. Ama zihin, ah zihin... anlam karmaşalarıyla bizi elinde tutmuyor mu?
İşleyen bir sürecin getirdiği haz ve heyecan olarak bakılabiliyor motivasyona, ama iş yapma güdüsüdür de aynı zamanda. Yani henüz sonuç yokken, bir süre de olmayacakken, hatta biz sorunlarla çevriliyken bile adım atabilmek değil midir motivasyon?
Neyin ne olduğunu karıştırabildiğimiz gibi, kısıtlı bakarak da birçok algımızı körleştirir ve ona göre hareketsiz kılarız kendimizi. Ki genellikle hareketsiz oluşumuzu da bilmeyiz, bir hareket halindeyizdir, ama kısır döngü; git, git, git, git, git, ... Aynı yere gel:)
Peki buradaki kısır döngü? Yoktan yere bir fikir doğmuş, bunun üzerine birileri birilerini ateşlemiş ve birleşmişler. Birşeyler yapmak için plan yapalım denmiş, ... Orada uzun bir es gelmiş. Ortada birşey olmadığı için de "yokluk" olan hale tekrar gelinmiş.
Halk dilindeki gaza gelmek ve motivasyon hissetmek arasındaki fark gibi, gaza gelerek işe başlamış, ama sonra da motivasyonumuz bittiği için bıraktığımızı dile getirmişizdir. Pekala neyle başlamıştık? Gazla mı, motivasyonla mı?
Biraz o, biraz bu derken, sıklıkla da kendisini sorguladık. Ekip arkadaşlarının motivasyonunun olmadığı için miydi fikirlerini hala projelendirememiş oluşları? Yoksa kendisinin lider olarak fikre gereken önemi göstermemesi miydi?
Ekip arkadaşlarımıza durumu mal etmek kadar, güdümüzün kaynağını da sorgulamamız gerekiyorken, acaba dedim, bu gaz-motivasyon karmaşasına bir daha mı değinsek...