23 Kasım 2012 Cuma

Sağlıkhane Uygulamalarını Biliyor Musunuz?

Hastane yönetmeliklerini az çok biliriz de sağlıkhane uygulamaları hakkında pek bilgimiz yok, neden? Öyle ki yazarken hastaneyi ve hastahaneyi bilgisayar doğru kabul etse bile, sağlıkhane kelimesinin altını kırmızıyla çizdi şimdi... Neden?
Çünkü sağlıkhane diye bir şey yok!

Birkaç kez tweet atmıştım ama hiç ses getirmedi, kamu refahı kanunlarla ne derece sağlanıyor, ceza sistemi yerine ödül ve teşvik sistemi getirilemez mi diye...
Süreç her ne olursa olsun, darbe getirmeden devrim yaratmak için bakışımızı değiştirmemiz gerekiyor.

Geçen gün görüştüğüm iş adamı Murat Şahin de sağlıkhane kavramından bahsetti. Kendisiyle TOYP'ta, Sıradışı 10 başarılı gencin ödüllendirildiği gecede zaten sıradan bir konu konuşacak değildik. 

"Hastanelerde sağlık nerede anılıyor ki" diye başladı ve isimlerdeki mesaja değindi, "sağlıkhanelere sahip olmamız gerek" dedi.

Ama güzel haber, vizyonlar hızlı bir şekilde güçleniyor, umarım yakında sorun çözen koltuktan inip mutluluğu artıran koltuğa oturabileceğim ben de...

Eski müdürlerimden biri, elime bir DVD tutuşturmuştu yıllar önce; Şeytan Marka Giyer (Devil wears Prada). "Buradaki gibi bir personel istiyorum" dediğinde gazı almıştım ve filmi belki 10 kez izlemiştim... Gerçekten de oradaki gibi evrim geçiren bir personel olmuştum ama bir detay daha girmişti hayatıma. Filmi izleyenler bilir; ultra çekici kızlar vardı. İzleye izleye ben de öyle kızlardan hoşlanmaya başlamıştım. Bir zamanlar işlettiğimiz yoga merkezinde güzel pilatesçiler olduğunda yarım nanosantimlik basenlerini fark eder olmuştum. Ama bir gün fark ettim ve sordum kendime; "ben kimim ki buna çirkin diyebiliyorum?!?!" Yaradılanı sev, yaradandan ötürü...
Gördüğümde güzeli görebilecek miyim? Yeni mottom bu oldu! Saçma da olsa bunu sürdürdüm ve hayat da daha güzel olmaya başlamıştı.

Birkaç gün önce de kız arkadaşım bir şeyler anlatıyordu. Konuya bakışı çok hoşuma gitti ve onu tebrik ettim. Cevabı; "Yiğit atın yanında duran ya huyundan ya suyundan" idi.
Bence bu onur duyulası bir latifeydi.

Sorunsuzluğu aramaktan sıyrılıp çözümcülüğe,
Hastalıksızlığı aramaktan vazgeçip sağlığa,
Olumsuzluğa girmekten azad olup olumluya odaklanma,
Ölümsüzlüğü araştırmaktan geçip ebediyete yürüme vakti.

*Dipnot: Google'da sağlıkhane diye aratınca biraz sonuç çıkıyor, bu sevindirici geldi. Bu ve benzeri bakışlar daha da yayılacak umarım.

21 Kasım 2012 Çarşamba

Tanrılar Okulu'ndan Benimle Tanışmaya Geldiler

Danışanlarım olsun, seminerlerime katılanlar olsun, Tanrılar Okulu isimli kitabın hayatımdaki yerini birçok kişi bilir.
Geçtiğimiz ay, kitabın yazarı Stefano D'anna, Future Leaders of the World isimli bir çalıştay için ülkemize ziyarette bulundu ve benimle de tanışmak istedi.
Programımızın yoğunlukları eşleşmedi ve buluşamadık ama sizinle, bu tanışıklığa vesile olan makalelerimden birini paylaşmak istedim.

"Ateş Var Yaratmak İçin"

Korku! Şu an içinde olduğum duygu.
Ben deştikçe daha da çok çıkıyor ortaya. Tıpkı petrol gibi, ağdalı, karanlık, diplerde; görünmüyor ama dünyayı yönetiyor. Neden? Ona yüklediğim anlamlardan ötürü tabi ki!
Oysa ben buraya yönetilmeye mi geldim?
Hayır!
Küçük bir sır vereyim; yaratmaya geldim, yaratmaya: değer yaratmaya, ilham yaratmaya, düşümü yaratmaya.
Peki ya düşlerimi yaratmaya hazır mıyım?
Karnımda acı “Hayır” diyor, daha pişmemişim.
Bu ilahi bedenimdeki hoşuma gitmeyen tek şey sanırım karnımdaki kaotik yapı! Ruhluk bilincimi hatırlatan can da midemden cevaplar veriyor, korkularımla aşk yaşayan egom da.
Cevabım “hayır, hazır değilim düşlerime” diyor.
O halde düşlerim de bekleyecek.
Ama onca bedel ödedim; rahimden çıktığım günden beridir onca bedel ödedim.
Ayrıca bu “hayır” cümlesinin ardında bir fısıltı var; “hadi” diyor. Duymak istemediğim, duymazdan geldiğim, duymaktan korktuğum!
“Hayır” ise o kadar tatlı ki, mitolojik sirenlerin sevimli şarkıları gibi geliyor kulağa…
“Hayır Mustafa,
Hazır değilsin hayallerine.
Hayır Mustafa,
Git dinlen önce”
Korku bu! Dibine kadar korku, her tarafımı sarmalamış korku!
Direncimizin baş silahı. Yaratma devrimimizdeki can düşmanımızın temel gücü.
İşte basit bir politika: Eğer onu yenmek istiyorsam, kendime oynarım!
En güçlü olduğum yan, şu an hissetmekte zorlansam da sevgim, özüm, çünkü bu benim!
Benim bir hayalim var! Her gün yatarken düşlediğim, uyanınca ilk aklıma gelen.
Agamemnon, Truva’ya ulaşmak için en sevdiği çocuğunu, kızı Iphigenia’yı feda etmişti değil mi?
Peki ben? İçimdeki bu girdaptan kurtulmak için hangi bedeli ödemeye razıyım?
Kardeşim? Olurdu ama kendi hayalleri var.
Babam? Olurdu ama kendi hayatı var.
Gönlümü verdiğim kadın? Olurdu ama kendi sorumlulukları var.
“Kendi”…
 Ben? Hayallerim üzerinde sorumluluklarım var. Onlara bu yaşamımda sahip olma arzum var. Kendi hayallerime sahip olmam gerek…
Öyleyse, hayallerim için bugüne kadar ödediğim bedel yetmiyor madem, benim için en kıymetli şeyi kurban ediyorum; kendimi.
Eğer hayallerime sahip olamayacaksam, yaşamın ne anlamı kaldı ki?
Peki, biliyor musunuz şimdi ne oldu? Karnımda kocaman bir ateş var yaratmak için!

Mutluluk Ekonomisi ve Yeni Birkaç Yazım

Bazı dergilerde çıkan son yazılarımı paylaşmak istedim.
Mutluluk Ekonomisi @ Lalabey Paylaşım

İster çok uluslu bir şirketin CEO'su olun, ister bir ev hanımı...
1'e 5 veren bir yatırıma ne dersiniz? Üstelik maliyeti 0.
Mutluluk Ekonomisi başlıklı yazıma davet ediyorum sizi:
http://paylasim.lalabey.com.tr/?p=7493



Kilo Kilo Dediğin Nedir Gülüm @ İndigo Dergisi
Kilo ve altında yatan psikolojik döngüye dair, bir kaç örnekte bulundum ve konuya saçma bakış açıları getirmeye çalıştım :) http://indigodergisi.com/2012/11/kilo-kilo-dedigin-nedir-gulum/ linkinden okuyabilirsiniz.

Kurumsal Laf Salatası @ Girişimcilik İklimi
Endüstriyel psikolojinin ve işletmelerde göz ardı edilen diğer psikolojik unsurların etkili şekilde ele alınmasına yönelik bu yazım ise, basılı bir dergi olan Girişimcilik İklimi'nin yeni sayısında yayınlanacak. PDF formatını edinince blogumdan paylaşırım