29 Temmuz 2012 Pazar

Einstein'a Doğru Bursa'da Bir Adım

Einstein'ın beyni, ölümünden sonra incelenmek üzere hala saklanıyor, biliyor muydunuz?
Daha körpecik çocukken okuduğum bir makalede, beyninin normal bir insandan kat be kat daha yoğun olduğu yazıyordu. Böylece beyin kapasitesi çok daha gelişmiş oluyordu ve bu bir yetenek sanılıyordu.
Oysa zaman içinde bilişsel psikolojinin itibar kazanmasıyla konuya bakış değişti; bunun bir yetenek değil, beceri olduğu çıktı ortaya, özetle, beyin kapasitemizi geliştirebiliyoruz.
Çünkü Albert Beyin yaptığı şey, bilgileri, anıları, olguları, formülleri, kavramları değişik açılardan ele almak ve farklı bağlar kurmak. Böylece yeni bilgiler de edinerek beyin kapasitesini daha da artırabilmişti.
Peki bu, sadece ilahi bir ekibin bildiği ilahi bir sır mı?
Tabi ki hayır.

Zihnin çalışma sistemini incelediğimiz zihin haritalama teknikleri ve bazı bilimler ve özellikle bizzat yürüttüğüm psikolojik deneylerle oluşturduğum konsepti eğitim halinde sunuyorum, İlham Işıması Eğitimi.
İnovasyonel Düşünme Becerileri mantığında geliştirdiğim bu eğitimi, talep üzerine yine Bursa'da sunma imkanım olacak.

Ayrıca hafıza becerilerinden, uzun makaleleri not edebilmeye ve aylar sonra bile kolayca hatırlayabilmeye imkan veren, özellikle beyan üzerine çalışan insanlar için (psikolog, koç, avukat, doktor, öğrenci, sekreter, stratejik danışman vb) geliştirdiğim Üzenginin Yolculuğu isimli eğitimi de yine sunacağım.

4-5 Ağustos için Gülseren Karabulut Hanım'la iletişime geçebilirsiniz.
532 418 25 16 ve gulkozgen@ttmail.com üzerinden
veya www.nasildahaiyiyaparim.com üzerinden bilgi alabilirsiniz.
www.mustep.blogspot.com üzerinden de bu konuyla ilgili daha önce yaptığım bazı blog paylaşımlarını okuyabilirsiniz.

Tıp Okudum Diye Klasik Doktor Mu Olmalıyım?

Mavi hap Viagra'nın ne işe yaradığını hepiniz biliyorsunuz. Peki ya piyasaya ilk çıkışı ne üzerineydi? Direkt ereksiyon sorunları için miydi?
Hayır. 
Kalp rahatsızlıkları için kullanılıyordu ve hastaların beyanları, bu yönde de etkili olduğunu gösterdi ve süreç içinde piyasaya arzı yön değiştirdi.

O Dağın Ardında Ne Var? isimli kitabı okuyanlar, Celal Aras'ın hayat hikayesini bilirler; :Aras Holding'in merhum kurucusu.
Peki ya Aras Holding denince akla hangi hizmetleri geliyor; kargoculuk. Peki sizce Celal Bey kargoculuk üzerine mi kurmuştu holdingini?
Tahmin edersiniz ki hayır, ancak zaman içinde piyasa taleplerindeki değişimler ve kendi yetkinlikleri neticesinde kuruluşlarından çok farklı bir rotada seyir ediyorlar bugün.

Bir üründen ve bir isimden örnek veriyorum ama piyasada birçok benzeri örnek var. Peki özellikle kariyer yolculuğuna yeni başlayan gençler neden bunları görmezden geliyor ya da büyükleri rehberlik etmiyor?

Ben iktisadi ve idari bilimler okudum. Fakültedaşlarım mezuniyetle beraber ya KPSS ya da banka sınavlarına koşturuyorlar. Çünkü işletme, iktisat, maliyenin önünce sadece bunlar var(!).

Oysa ilgi alanlarımız, lisans eğitimlerimizde bizi özgün uygulamalar icra etmeye çekebilir ve bunun için üniversitedeki at gözlüklülerin vizyonlarına muhtaç değiliz.
Çocukluğumdan gelen psikoloji altyapımı, ekonomi eğitimimle birleştirip Girişimci Psikolojisi üzerine çalışmalarımı bu bakışa borçluyum. Girişimci koçluğu, mobbing çalışmaları, işletme vizyonları hep bunun meyveleri.

Aile baskısı, uygunsuz rol modeller, yanlış tercihler vs neticesinde tıp okumuş biri olsa mesela...
"N'apalım, bunu okuduk, mecbur bunu yapacağız" mı demek zorunda peki?
Aklıma Düş Hekimi geldi. Aslında bir diş hekimi olan Yalçın Ergir, kişisel gelişim konularındaki yalın anlatımları ile düşlere giden yolculuklar sunabiliyor dinleyicilerine.

Cüneyt Arkın gibi, doktorken oyuncu olmanız, radikal sapmalar yapmanız şart değil. Ama lisansınıza ve o kağıt parçasının öngörülen sınırlarına da mahkum kalmamalısınız.

Bu konuda soru işaretleri olan herkese, "şunu okudum ama memnun değilim, ne yapabilirim ki" diye sorgulayan herkese kapım açık, seve seve yardımcı olacağım. Yeter ki kendi özgünlüğünüzü yaşayabilin!

27 Temmuz 2012 Cuma

Peşin Yargı Saçma Yargı


İleri düzey gelişim öğretilerinde en çok tekrarlanan şeylerden biridir; "yargılardan sıyrılın" diye. Oysa en sık düştüğümüz hal nedir; önden yargılara sahip olmak...
Geçen gün metrodayken önümde bir adam, bir şeyler tutuyordu. Düşmesin, dağılmasın diye poşetleriyle ilgilenirken, elinden tuttuğu 3-4 yaşlarındaki çocuğunu unutmuştu. Metronun hareketleriyle sallanan çocuk, başını hafifçe korkuluk direklerine çarpmıştı ve babası fark etmemişti. Tekrar etmesin diye çaktırmadan elimi koydum çocuğun başını vurabileceği alana. Ve bir kez daha çocuk sallandı ama bu kez elime gelmişti başı, acımamıştır.
Çok tatlı bir çocuktu ve baba olma özlemimden midir bilmiyorum, hem çocuğun şirinliğine bakıyordum hem de babasına söyleniyordum içimden; oğluna biraz göz kulak olsa... Ah be adam!
Sonra içsesimi duymuş olacak ki adam, çocuğu diğer yanına aldı, daha güvenli olacaktı.
2 saniye sonra ise kucağındaydı çocuk, sarılıyordu.
Belki ben aşık olduğum kadına öyle sarılmamışımdır, aşk ile bakıyordu çocuğuna, kokluyordu, kulağına birşeyler fısıldıyordu. Çocuk ise şen şakrak gülüyordu.
Bu adam, az önce hayırsız olan, çocuğuyla ilgilenmeyen baba değil miydi?
İki saniyelik bir şeyle adam hakkında nasıl bir yargıya varmıştım. Neyse ki süreç içinde düzelttim hızlı yargımı.
Peki ya daha fazla gözlem yapamayıp da düzeltemediğim başka hızlı yargılarım, önyargılarım, peşin yargılarım varsa...
Daha da yalın düşünmeliyiz, hemen bir etiket koymaktan çekinmeliyiz diye paylaşmak istedim sizinle.
Zira kısa bir sahnede gördüklerimizden çok daha fazlası olabilir senaryonun kendisi ve biz hem eksik hem de tatsız şeylerde takılıp kalmış oluruz.
Hepimizin gizli veya açık hızlı yargıları var. Küçük bir özenle bunları tespit edip aşabiliriz. Kendi fark ettiklerinizi paylaşmanızı diliyorum: cozum@mustep.com

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Mutluluk Da Bulaşıcıdır

İnsan hani kendinde olmayanı ararmış ya, ondan sanırım, yürürken falan baktığım mecralarda güzelliğe önem veririm. Güzel binalar, güzel kızlar, güzel kokular...
Sonra bunu geliştirmek istedim ve olanda güzelliği görme çalışmalarına başladım.
Mesela koyu bir hayvansever olmadan da yaralı yüzü olan bir kediyi sevebilir miyiz sadece yaratılmışlığından ötürü?
Kuru bir yaprağa bakınca bir zamanlar taşıdığı canı görebilir miyiz?
Peki ya somurtuk bir yüze bakıp da o kişinin gülümsemesini, kahkahalarını hayal edebilir miyiz?
İşte en çok zorlandığım bu oldu... Çünkü yaygın bir mutsuzluk var, bezmişlik hali var.

Sokakta en son ne zaman gördünüz gülümseyen bir yüz? (Yakın zamansa şanslı bireylerdensiniz...)
Niye peki bu kıtlık?
Hayat zorlaştı, hükümet bastırdı, merkür retro etti, kız beni aldattı, Esad yönetimi bırakmadı... Sebep çok, değil mi?
Peki neden gülümsemeliyiz?
Sevenlerimizle çevriliyiz, gerçekleştirmemiz için ümidini koruyan hayallerimiz var, nefes alabiliyoruz hala.
Polyannacılıktan bahsetmiyorum burada, eğer kazıklar yiyorsak art arda, sevenlerimizi hatırlamalıyız diyorum, çünkü onların varlığından motivasyon sağlayabiliyoruz. Sahi, kim onlar? Destek alamaz mıyız onlardan, varlıklarından?

En son neyin hayalini kurmuştunuz? Ne yapmalısınız onu gerçekleştirmek için?

Her fani ölümü tadacaktır, değil mi? O halde yaşayabildiğimiz kadar dolu yaşamalıyız, o halde sahip olduklarımıza bakıp onları güçlendirmeliyiz. Elinizde neler var size yaşadığınızı hatırlatan?
Ben bunun için arada elimi yumruk yapıyor veya kasıyorum ki bir bedende olduğumu hatırlıyorum, ona daha iyi bakıyorum.

Gülümsemek için, gülümsetecek bir şey beklemenin artık ahmaklık olduğuna inanıyorum. Siz gülümsemeye hazır olduğunuzda gülümseticiniz de size geliyor. Tıpkı Tanrılar Okulu isimli kült kitapta dendiği gibi, "sen kral ol önce, krallık peşinden gelecektir sana."
Ben de geçen gün tweet atmıştım, "sen aşık olunca maşuk geliyor" diye.

En güçlü duygulardan korku bulaşıcıdır, öfke gibi. Ama mutluluk da bulaşıcıdır, deneylerim, deneyimlerim böyle gösterdi.

Korku henüz gerçekleşmemiş şeylere duyulan bir şey olduğuna göre, mutlulukta da benzeri olabilir mi bakalım.
Sebeplerin henüz gerçekleşmediği ama gerçekleşseydi nelerin olacağını merak ediyorum. Bu sayede küçücük bir mutluluk artışı sağlanırsa, başkalarına da yayılacak mı yayılmayacak mı göreceğiz.

Saçma sapan da olsa, cozum@mustep.com ile mutlu olmak için en az 15 bahane paylaşan herkese hediyem olacak.
Kendinize birkaç dakika ayırmanız kafi. Sadece bu bahaneler bile koca bir adımdır. Sonrası daha kolay gelecektir sizin için.

Mutlu günler,
Mustafa Emin Palaz
P Bu mesajı yazdırmadan önce lütfen çevreyi düşününüz

17 Temmuz 2012 Salı

Bu Yazı Yaradılışa Atfedilmiştir

Gece uyuyamadım, ayağımda fena bir ağrı vardı. 
Ağrı da değil ama nasıl ifade etsem ki...
Sallıyorum geçmiyor, duvara dikiyorum geçmiyor, silkeleniyorum geçmiyor. 
Dahası ben müdahale ettikçe artıyordu.

Biraz da tanıdık bir ağrı bu, ama çıkaramadım bir türlü.
Ve o debelenişimde ağrı diğer ayağıma da sıçrayınca dank etti ki tanımalıydım, hatırlamalıydım bu ağrıyı.

Seneler evvel, daha küçücük çocukken yaptığım şifa çalışmaları sırasında da kemiklerimde benzer ağrılar olurdu ve ben dayanamayıp bırakırdım şifa çalışmalarını.
Peki ama şimdi nereden çıktı bu? Üstelik yapan da ben değilim...

O sırada içimde bir his doğdu, sanırım bir dostum, kemik rahatsızlığımı ihmal ettiğimi biliyordu ve bugünlerde benim üzerimde çalışmak istediğini söylemişti ve o olabilir miydi?
İyi de ya deilse? Saçma bir eşleşme ve işlevsiz...
Saat de gecenin üçü olmuş, bir merak için arayıp rahatsız edemem ki...

En sonunda kabul etmekten başka çarem kalmadı, çünkü ben direndikçe, müdahale ettikçe artıyordu.
Nefes çalışmamı yaptım ve eğer vücudumda bir sorunsa da, bir şifa çalışmasının etkisiyse de veya daha önce yaptığım meditasyon metabolizmamda düzelmeye daha şimdi başlamışsa... Yaradılışın bu etkisini kabul ediyorum dedim.

Komikti.
Hiç bir şey değişmedi, benim biten direncimden başka, ama ben kendimi bıraktıkça, ağrı (ya da ağrıya çok benzeyen dayanması güç his) azaldı, azaldı, öyle ki şu an gayet rahatım. İki bacağımda da dizimin hemen altından ayak tabanıma kadar bir hareketlilik var ve ayak tabanımın ortasından aşağıya birşeyler akıyormuş gibi.

Artık kabul etme zamanı diyordum kendime. 
Hayatın beni mutlu etmesine izin verdiğimi söyledim, aşk kanallarım ardına kadar açılmaya başladı.
Hayatın beni zengin etmesine izin verdiğimi söyledim, iş kaynaklarında hızlı ve çeşit dolu artış oldu.
Hayatın beni daha başarılı hissettirmesine izin verdiğimi söyledim, etrafımda bir şekilde hayatına dokunduğum insanların gülücükleri belirmeye başladı.
Hayatın beni daha çok "insan" olmama izin vermesini istedim, gülümsememi sağlayan anlar arttı.
Hayatın beni daha çok kucaklamasına izin verdim, kendimle olan gizli savaşlarım azaldı...

Hemen kabul etmedim tabi, yoğun zihinsel dirençler oldu, "ama"lı bahane cümleleri çıktı ortaya. Ama koçluk işe yaradı yine, kendime şefkat gösterebildim0 ve oldu.

Direnç bitti, kabul başladı.
Baş eğmek değil bu, 'bir arada'lık, hatta birliktelik.
Birliktelik kelimesini bölerseniz, birlikte olma hali değil mi, daha kısa ifade ile birlik hali.
Birlik ise bir olmak demek. 
Bir'iz madem, kabul edelim, varoluşu, yaradılışı.
Blogumda pek bu tarz yazmıyorum, ama içimden geldi gece gece :)

Selamlar,
Mutlu günler,
Mustafa Emin Palaz
P Bu mesajı yazdırmadan önce lütfen çevreyi düşününüz

13 Temmuz 2012 Cuma

Kilo Dediğimiz Şey %100 Psikolojik Bir Süreçtir

Sağlık önemliymiş cidden, zaten sağ isminden gelmiyor mu? Kime sağ denir? Canlı olana, canı olana.
Canımız bizim için en önemli unsur olduğuna göre, sağlığımıza da bakmalıyız.

Şimdi şişman bir teyze ve şişman bir amca düşünün lütfen. Canlandırın gözünüzün önünde.
Ne gibi farklılıkları var?
Bunu ilk düşündüğümde, gözüme ilk çarpan fark göbek yapılarıydı.
Nörolojiden az çok bildiğim kadarıyla kadınla erkeklerin beyin yapıları da farklı. Bunun esprili örneklerini sık sık Facebookta görüyoruz, değil mi?

Peki beyin yapısıyla kilo arasında bağ olabilir mi?
Yasalar ve etik, benim insan beynini açıp da incelememe izin vermeyecek, ama o saklı beyin faaliyetleri üzerinden kilo ile bağ kurabilir miyim diye bir merak sardı bu kez.
Başladım eşleşme çalışmalarına. Açıkçası çok zorlandım, ama sonunda birkaç bulguya ulaştım, basenler, sadece bel büyümesi, sadece baş bölgesinde kilo almak, vücut genelinde her bölgede kilo almak…
Peki zar zor öğreniyorum da ne olacak? Teorik psikolojide kalmak kimseye fayda getirmiyor.
Ben de bu bulguları koçlukla işlemeye karar verdim. Mesela danışanlarımdan bir hanım, kilo vermek için bir sürü yol denemiş, ama hiç birinin işe yaramadığını söylemişti. Kilodan bağımsız konularda konuşuyorduk koçluk sırasında ve sıradışı bir bakış açısı çıkmıştı ortaya!
Kendisi çok tatlı, çok cana yakın bir hanımdı. Kiloları olmasa çok daha çekici olacağı kesindi.
Birden beden dilinde bir sır fark ettim, bilerek ya da bilmeyerek bir şey saklıyordu. Evet, evet, sorgularken fark ettik ki bir şey saklıyordu gerçekten; kendini. Peki ama sempatikliği, güzelliği anılınca neden sakladı kendini?
Merak ettim ve biraz daha deştim. Ortaya çıkan şuydu ki, kilolarıyla yaptığı da buymuş; kendini saklamak. Çünkü çocukken çok tatlı bir kızmış ve bir yakını taciz etmiş.
Saçma gelse de bilincinde öyle bir harita olmuş ki kilolarla kendini deforme ederse, kimsenin taciz edemeyeceği yargısına ulaşmış. Kulağa mantıklı gelmese de, daha önce de söylemiştim, zihnimiz mantıklı değildir, alakasız unsurları birleştirip kendi kanunlarını oluşturabilir diye.
Birkaç uygulama ile çözümledik ve farkındalık artışı sağladık. Çocukluğundaki tacizin acısı da eridiği gibi, kiloları da çözülüyor.

Yaptığım şey diyet koçluğundan farklıydı, çünkü tanıdığım diyet koçları, kişiye sağlıklı beslenme ve sportif faaliyetler konusunda da danışmanlık yapıyor. Bunlar da danışan için faydalı olabilecek şeyler, ancak hani herkes kendi yaptığının gelişmiş olduğuna inanıyor ya…
Bu konuda çalışanlara göre işin psikolojik boyutu büyük, ancak gözlediğim kadarıyla zaten tamamı psikolojik.
En iyi bildiğim konu psikoloji olduğuna göre, kozumu oraya oynuyorum ve kiloların eşleştiği psikolojik kökleri çözüp yine sadece koçlukla kişinin kilolarını nasıl erittiğini görüyorum.

Siz de eğer fazla kilolardan şikayetçiyseniz sorgulayın kendinizi. Kitaplardan, seminerlerden öğrendiğiniz sorgu tekniklerine başvurun. Psikolojik çözülmeyi yaptığınız anda da kilo dediğiniz şeylerin çözülmeye başladığını göreceksiniz.
Naçizane önerim bunu önce kendi başınıza denemeniz. Saçma gelse de deneyin! 
Baktınız olmuyor; motivasyonunuz yetersiz olabilir, eksik adımlar atıyor olabilirsiniz, yoruluyor olabilirsiniz… O vakit benden veya bu konularla da çalışan başka bir koçtan destek alabilirsiniz. 
Mutlu günler,
Mustafa Emin Palaz
P Bu mesajı yazdırmadan önce lütfen çevreyi düşününüz

8 Temmuz 2012 Pazar

Davetlisiniz: Zihninizi Geliştireceksiniz!

Sıcak günlerde ferahlatan bir merhaba;
Farklı bakış açılarıyla esneyebilmek, ne kazandırır size?

Belki kişisel bir sorununuzu aşabilirsiniz, belki de bir inovasyon projesinde liderlik edersiniz... İşinizde, özelinizde, hayallerinizde ilham, yenilikçilik, yaratıcılık, inovasyonel düşünme becerileri ilgi alanınızdaysa, buyurun ! :)

Yenilikçi düşünme becerileri ve zihnin çalışma yapısını modellediğimiz İLHAM IŞIMASI Eğitimi hakkında bilginiz var mı? www.mustep.com/ilhamisimasi.hmtl linkinde bilgi bulacaksınız.

Bakmalısınız çünkü;
Herhangi bir kişisel gelişim eğitimi almamış olsanız da zihniniz çalışıyor değil mi?
Peki ya zihnin çalışma süreçlerini tanısanız, istemediğiniz zihinsel durumları hızlıca tespit edip, sorunlara hızla ÇÖZÜMLER YARATSANIZ...
Karşılaştığınız sıkıntıları FIRSATa çevirmek istiyorsanız,
Çalışanlarınızın uyum, performans ve vizyonlarını açmalarını bekliyorsanız,
Alışkanlıkları, psikolojik sorunları ÇÖZÜMe kavuşturmak istiyorsanız...
İlham Işıması eğitimine davet ediyoruz sizi.

Peki nedir bu İlham Işıması?
Zihin haritalama tekniğinin geliştirilmiş versiyonları, zihnin çalışma stili, İnovasyonel Düşünme Becerileri, yaratıcılık, yenilikçilik, farklı perspektifler geliştirebilme becerileri ve zihniniz üzerine çok daha fazlası...
Beyin ve düşünce yapılarını ele alan Bilişsel Psikoloji üzerine çalışan, Eğitmenimiz Mustafa Emin Palaz aktaracak.

15 Temmuz'da Derin Performans (Kadıköy, İstanbul) çatısında, 13:00-19:00 saatlerindeki eğitimimize katılım için Tamer Akın ile iletişime geçebilirsiniz:
0216 445 08 veya tamer@tamerakin.com

Etkinliğin Facebook sayfası: https://www.facebook.com/events/126655977474955/
Yaratıcılığınızdan hafızanıza birçok zihinsel gelişim sağlayan diğer eğitim programlarımız için web sitemize göz atın!

Keyifli günler diliyoruz.
mustep gelişim hizmetleri Ekibi
http://nasildahaiyiyaparim.com/

Daha detaylı bilgi ve sunduğumuz çözümleri, cozum@mustep.com adresinden öğrenebilirsiniz.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Gönül Gerek, Destek Gerek! :)

Düşler Akademisi'nden bahsetmiştim zaman zaman.
Gönüllüsü olduğum dernekler listesinde en tepede...
Bir duyuruları var, paylaşmak istedim direkt.
Dikkatli okuyun lütfen:

Herkese Merhaba,

Bütün bir kış Social Inclusion Band davetleri gönderdim size. Şimdi de yine aynı derneğin, AYDER / Düşler Akademisi'nin, yıllardır sürdürdüğü ALTERNATİF KAMP projesi başlıyor.

Her yıl, Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde,, Türkiye'den sosyal dezavantajlı ve engelli bireylerin tatil ve spor yapabilmeleri, sosyalleşebilmeleri için, sadece GÖNÜLLÜLÜK esasında yürütülen Alternatif Kamp, bu yıl Kaş Belediyesi tarafından Çukurbağ Köyü'nde tahsis edilen bir ilkokulda açılacak. Ve artık her sene yeni yer bakmaktan kurtulup, umuyoruz ki ve diliyoruz ki,yeni merkezinde kalıcı olacak. 

Ama kampımızı açmak için destek gerekli. Bunu da çalıştığımız yada tanıdığımız firmalar ile görüşerek, elbirliği ile giderebilirsek, pek çok engelli gencin hayatına çokça dokunmuş ve fark yaratmış olacağız. Eğer kurumsal iletişim bazında konuyla ilgilenmek isteyen şirketler var ise, konuyla ilgili dosya göndermemiz mümkün.

Her hafta 20-25 kadar yeni engelli/sosyal dezavantajlı genç ve yine gönüllü çalışacak bireyler geliyor. Bu şekilde her hafta 40 kişi kamp da bulunuyor. İhtiyaçlar bu sayı göz önüne alındığında aşağıdaki gibi;

 
- TEKSTİL ÜRÜNLERİ
 40 adet ince battaniye
40 adet yastık
mümkünse standart ebatlarda perde.

- TOPTAN GIDA ve TEMİZLİK MALZEMELERİ
Bakliyat
Kahvaltılık çeşitleri
Kampın temizliğine yönelik (ortam temizleme ürünleri, bulaşık deterjanı, peçete, havlu, tuvalet kağıdı vb.)

- MUTFAK VE MUTFAK MALZEMELERİ
40 kişilik yemek çıkartılacağı düşünülerek hazırlanacak tüm malzeme çeşitleri

- SPOR MALZEMELERİ
yüzme, snorkling, serbest dalış, su jimnastiği, yapay tırmanma, trekking, kano, low ropecourse, orienteering, plaj voleybolu, aerobic sabah sporu, mini futbol, dağ bisikleti, yelken, out door aktiviteleri gibi sporun tüm alanlarında özel ihtiyaç gruplarına uygun spor altyapısı kurulacak. 20 kişilik altyapıda, tüm bu spor branşları için gerekli olacak spor malzemesi (karabina, halat, plates matı, toplar, dalış malzemeleri, bone, yüzücü gözlüğü, kano, pusula, file, bisiklet vb. pek çok malzeme türü)

- OFİS MALZEMELERİ

- PROGRAM YAZILIM destek

İhtiyaçlar için daha detaylı bilgi istenmesi halinde mail atarsanız yönlendirmem mümkün olabilecek. Ayrıca AYDER'e bu kamp için destek olmak üzere bağışta bulunabilirsiniz.


Duyurumuzu çevrenizle de paylaşırsanız ayrıca çok çok çok sevinirim :) Dönüşlerinizi bekliyorum. 

Sevgiler,
Selamlar,
Elif Füsun Aygün




Mutlu günler,
Mustafa Emin Palaz
P Bu mesajı yazdırmadan önce lütfen çevreyi düşününüz

1 Temmuz 2012 Pazar

Taş Doğurur Muymuş?

Meşhur balıklı tedaviyi biliyorsunuzdur. Hani yarı çıplak girersiniz de küçük balıklar sarar sizi, yaralarınızı yiyerek tedavi ederler...
Bir dostumla bilinçaltı terapileri üzerine konuşurken konu farklı yerlere geldi.
Yılancık taşlarını duydunuz mu? Duyduysanız gördünüz mü?
Deniz kabuklarının şişmiş, kalınlaşmış ve daha şirin haller almış halini düşünün.
Bunların da çeşitli tedaviler için size yapıştığını düşünün.
Bir süre sonra da taşların kendiliğinden düştüğünü düşünün.
Taş nasıl yapışır? Yapışsa da nasıl şifa verir?
Verse de nasıl yapıştığı yerden düşer?
Bu cevapları vermiyorum.
Hele bu taşların nasıl doğurduğuna ben hiç değinmeyeyim.
Ama bir iletişim paylaşayım: mujde_ozdemir@hotmail.com
Facebook'taki paylaşıma bakmak için tıklayın lütfen: https://www.facebook.com/notes/bilin%C3%A7alt%C4%B1-terapisi/y%C4%B1lanc%C4%B1k-ta%C5%9Flar%C4%B1-bilgilendirme/430398463666935