8 Ekim 2013 Salı

Plan Yapabilmek ve Kariyer Üzerine

Notlarım arasında 8 Ekim 2010'a ait, 3 sene öncesine dair birşeyler gördüm. Sanırım Derya Akkaya'nın performans koçluğu seminerlerinden birisindeydim. Konu planlama olunca, sizinle de paylaşmak istedim.

Birkaç soru sormuş eğitmen; plan ne demektir, plan yapıyor musun? Planın değişirse bozulur musun? (Bazı karakter tipleri vardır, planlarının değişmesi, onları çok büyük krizlere sokar, bazı tipler ise olabildiğince esnektir ve her türlü plan değişikliğine uyum sağlarlar.)

Planlarınız, gerçekleştirmek istediğin hedeflere ne derece uygun?

Belli rutinlerin dışında, planlayarak yaptığın bir şeyler var mı? (Sevgiline sürpriz mesela?)

Planını yaparken hangi duygularının tatminine öncelik veriyorsun? (Hırs da bir duygu sayılabilir, huzur da.)

Değişim yaşamak için her uzman, yazılarak yol alınmasını öneriyor. Dolayısıyla bu soruların cevaplarını ve devamını yazarak çalışmalısınız!

Planlardan bahsediyoruz ya, hayatının amacı ne? Bununla ilgili daha önce yazılar yazmıştım, bloğuma göz atın lütfen.

Planların bu amaca hizmet ediyor mu?

Kendine koyduğun hedefler ve kendine verdiğin sözler neler? Bunları planlamalarda sakın es geçme!

Ödül! Kendini attığın adımlar neticesinde nasıl ödüllendiriyorsun? Ödülün gerekliliği üzerine de daha önce yazılar yazmıştım bloğumda, okumanı öneririm.

Bu soruların cevapları planlama süreçleriyle ilgili direkt ve dolaylı destekler verecektir kesinlikle. Hazır sorular giderken, kariyer koçluğunun temellerini de paylaşayım mı? Madem plan yapıyoruz, kariyer planımıza da biraz göz gezdirelim.

1)      Ben neler yapabilirim? En az 3 cevap çıkarın lütfen.

Koçluk yapabilirim, kendi geliştirdiğim tekniklerle kişisel sorunlara yardımcı olurum.

Kriz çözebilirim, yine kendi geliştirdiğim tekniklerle içinden çıkılamayan proje sorunlarını çözüme kavuşturabilirim.

Mentorluk yapabilirim, psikolog ve koç arkadaşlara mesleklerini geliştirmeleri için yardımcı olabilirim.

Aklımdaki yüzlerce iş fikrinden birini seçip icra edebilirim, böylece ritimli bir hayatım olur, iş adamı olurum ve bolca para kazanabilirim.

Vs…

2)      Bunlar arasından hangilerini yapmaktan hoşlanırsın?

Kriz çözücülük, koçluk, mentorluk.

3)      En çok hangisini yapmaktan istiyorsun?

Kriz çözücülük; kendimi en iyi hissettiğim ve eşsiz görüldüğüm iş alanı, mucizeler yarattığım hizmet türü.

Şu ana kadar icraatle ve dışarısıyla ilgilendik. Peki ya içeride durumlar nasıl?

4)      Bir cümle ile ifade edersen sen kimsin?

2010'daki cevabım: "Hizmetle görevli bir ilahım" şeklinde olmuş. Şimdi düşünüyorum da: "Görevliyim"

Bu cümleler, kişilik özellikleri hakkında büyük ipuçları verir. Mesela 2010'daki cevabım ruhsallık, sosyal farkındalık, megalomanya, cesaret, vizyonerlik gibi alt metinler veriyor. Bugünkü cevabımı objektif yorumlarsam eğer; vizyonerlik, amacını özümsemiş olmak, cesaret… Para ile motive edilemez bir karakter, değerlerine bağımlı birisi, çok büyük oynuyor-çok büyük kazanacak…

Hadi siz de kendinizi yazın ve akabinde yorumlayın. Dilerseniz arkadaşlarınıza yorumlatın. "Dostum, kendisini …….. şeklinde ifade eden birisi hakkında neler düşünürdün? Cevabın için teşekkürler."

5)      Sen ne yapmak istiyorsun/ Ben ne yapmak istiyorum?

Yıllar önceki cevabım "Kendimi buluyorum, bunu geliştirirken oluşturacağım ışıkla, hayata hizmet etmek istiyorum" şeklinde olmuş.

Bugün ise bakışım biraz değişmiş: Sadece varlığımla, o ortamda nefes alışımla bile çözüm olmak istiyorum.

Bu cümleler kişilik özellikleri hakkında ek ipuçları verir ve böylece kendinizi başka başka açılardan gözleme fırsatınız olur.

6)      Bu özellikler nasıl eylemlerle ortaya konacak?

Daha çok okumak, daha çok araştırmak, daha çok gözlemlemek, daha çok denemek, daha çok çalışmak, daha çok "ötesi" uygulamalara ihtiyacım var.

7)      Bu cevaplar hangi meslekler çağrıştırıyor?

Yeni nesil danışmanlık, yeni nesil koçluk, yeni nesil çözümler

8)      Sen nerede olmak istiyorsun, tarif eder misin/ Ben nerede olmak istiyorum?

3 sene önceki notumdaki tarifi aktarayım, geleceğimden bir sahne: "Bir oditoryumdayım, sahne kontrolleri yapılırken elimde mikrofon var. İnsanlarla sohbet ediyorum. Yabancı konuklar için düzenlemeleri kontrol ediyorum. Gün boyu sürecek bir konuşma, 70.000 kadar kişiye hitap edeceğim…

Zaman içinde vizyonum da değişti misyonum da. Artık 70.000 kişiye konuşmak çok da heyecanlandırıcı bir hayal değil. Yeni mustep'in vizyonunda kendiliğinden çözümler yaratan insanlar var. Ruhsallıklarının farkında, neyi neden yaptıkları belirgin insanlardan oluşan bir ekibim var. Tarifimin gerisi bende kalsın.

Sizin cevaplar nasıl peki?

Bana bu yazının yayınlandığı ayın sonuna

kadar cevaplarınızı paylaşırsanız bir sürprizim olabilir.

Herşey gönlünüzce, gönlünüzün dilediğince olsun.

Bunun için de gönlünüze kulak verin.

Kendiniz, kendinizden ne istiyorsunuz?

3 Ekim 2013 Perşembe

İki Kere İki Oniki Edebilir

Hayatımda kısa ama etkili bir yeri vardı matematik hocamın. Kulağı çınlasın Ali Konukseven’in. Beni tahtaya kaldırırken derdi; “Matematik bilen adamın yürüyüşü başka olur.”
Matematiksel döngüler, algoritmik yapılarla ifade tarzlarını, fizik ötesi kavramları bile böyle anlatabilmeyi sevmişimdir ve herhangi bir şeyi matematikle, matematiksel her şeyi de herhangi bir tarzda ifade edebilirim sanırım.
Algıları konuşuyorduk bir arkadaşımla, kendisi bana göre çok farklı birisi ve bazen uyumsuzluklar yaşayabiliyoruz. Bu doğaldır zaten.
O da eski bir matematik olimpiyatçısı ve bazen bana rasyonel yollardan ifadeler kullanır.
Böyle bir şey çizdi ve hayatımın içerdiği iyi-kötü, çok ya da az şeyleri böyle kapsadığımı söyledi.
Kendisi ise * noktasında yer aldığına, orada yaşadığına inanıyor. Dolayısıyla onu dışladığımı düşünüyor. Çünkü bu konu hakkında konuşuyorduk ve onu dikkate almadan değerlendirme yaptığımı söyledi.
Haklı olabileceğini düşündüm. Ego bu, herkeste var ve bendeki biraz besili. “Çözüm istiyorum” dediğinde ise aklımdan geçen şey; bakış açımı değiştirmekti. Ya yeni bir boyuta taşıyacağım ya da…
Ben böyle baktığımı, bakabileceğimi söyledim. İkimiz de şaşırmıştık, neden olmasın diye. Neden küme dışı, kümeye dahil edilmesin?
Nasıl ki çok azımız uzaylıları gördü, gördüğünü iddia etti; acaba uzaylılar da aynı şekilde bizi göremiyor olamaz mı? Belki uçaklarımızı nadiren algılıyorlar, belki çok çok azımızla tanıştılar ve bizi merak ediyorlar.
Belki bir gün iki kere ikilerimiz de 12 edebilecek.
Belki değişen algılarımızla bakış açılarımız yepyeni vizyonlara taşıyacak bizleri.
Ve hatta fil yutan yılanları dahi algılayabileceğiz. (Küçük Prens kitabını okumadıysanız şefkatle öneriyorum.)
 


2 Ekim 2013 Çarşamba

Odanın Hissi

Eski bir seminer notumu gördüm, Berry Woodhouse konuşmuştu. Bazı noktalar paylaşmak istedim.
“Sadece sol beyin çalışsa, her şeyi ayrı ayrı görüp anlamaya çalışır. Sadece sağ beyin çalıştığında ise her şeyi bir bütün olarak görüp anlamlandırmaya çalışır.”

İkisi de yanlış değil, ikisi de doğru değil. İdeal olanı bu iki tarafın da uyumlulukları.
Hangi beyin lobunun aktif olduğu çok da önemli değil bence. Karar alacağımızda “dur, amigdalama biraz baskı yapayım, nöropeptidlerimin transmiter uyumu yerindedir” gibi şeyler demiyor ve düşünsel olarak karar alıyoruz. Aynı şekilde “hep bütünü görüyorum, biraz da sol tarafıma yatayım da kan gitsin, detayları göreyim” demezsiniz. Zaten veriler beyinde nasıl konumlanıyor hala kimse emin değil.
Ancak burada mesajı da kaçırmayalım: detaylar ve bütün arasında uyumu yakalamak gerekli!
Konuşurken Berry şöyle de demiş: “Herşeye maddesel, bilimsel anlamda cevaplar aramak, aslında içimizde olan cevapları bulmamızı engeller. Anlamamız gereken; hiçbir zaman tek bir şeyin olmadığıdır.”
Geçtiğimiz günlerde mantıklı-mantıksız-mantıkdışı şekilde, ben dahil birçok arkadaşım çok zor günler geçirdik.
Ben hep anlamlandırmaya ve müdahale etmeye çalıştım. Oysa zihnim her seferinde daha da büyük sorunlara tanık oldu.
Sonra anladım sanırım; mağrur olma Mustafa, senden büyük Allah var.
Zihin geliştiren çalışmalarımı durdurdu ve biraz serbestleştim. Günümü anlamaya başladım, hissetmeye başladım ve krizlerim de art arda son buldu.
Hatırladım: en ileri düzey krizlerde yapılabilecek tek bir şey vardır; hiçbir şey yapmamak!
Günlük hayatımızın bizi zihne, egoya yönlendirdiği ve baskıladığına değiniyor Berry.
Geçtiğimiz günlerde kız arkadaşımla ruhsallık üzerine konuşuyorduk.
Özellikle son geliştirdiğim hizmetlerimle mükemmel denebilecek sonuçlar aldığımı konuştuk. Ancak eğer ruhsal çalışmalarımı geliştirirsem, mükemmel çizgisini de rahatça aşacağım ve hatta mucize diye bir çıtada olabileceğim. Çünkü tüm teknolojim değişecek ve boyut kısıtlarından öte çalışabileceğim.
Ancak egom, aklımı kullanmayı seviyor ve yine gönül değil akıl geliştiren yollara giriyorum. Oysa sezgi bambaşka…
Bunun için Berry’nin önerilerinden biri konuşurken karşımızdaki kişiye değil, çevresine bakmak. Çevresinden onu algılayarak enerjiyi fark edebilmek… Bunun hakkında yıllar önce başka bir üstaddan da benzer şeyler duymuştum.
Bir başka önerisi de sorun olduğunda analiz edip çözmek yerine bir nefes alıp duygularımızı hissetmek, sonra bir nefes daha alıp rahatlamak. Çünkü böyle adımlarla dinginleşebileceğiz ve bakış açılarımız farklılaşacak!
Kararsızlıklarla ilgili ufak bir önerisi de var Berry’nin; siyah ve beyaz taş hayal edin. Siyah “hayır” demek, beyaz ise “evet” taşı.
Aklınızı kurcalayan konuyla ilgili önce kendinizi gevşetin ve sonra fark etmeye çalışın; titreşimler hangi taştan geliyor? Titreşimlere güvenmemizi öneriyor Berry, geleceğin bile titreşimi olduğunu söylüyor.
Seminerin sonunda iki soru sormuş salona; “Şu an sessizleşin. Sessiz kalın biraz ve ne hissediyorsunuz bakın.”
Bu an’ı hatırlıyorum, tüm salon sessizleşmişti, sakindi.
Sonra, biraz vakit geçip de kendinizi hissedebildikten sonra yeni soru: “aynı şeyi oda için de yapın, içinde bulunduğunuz odanın içinde dolaşan bir his yakalayabiliyor musunuz?”
Şimdi derin bir nefes alalım ve düşünmek yerine yaşamaya başlayalım.

1 Ekim 2013 Salı

Ne Ekiyoruz?

Şişedeki kapağın bile bir rolü vardır. Çünkü her şeyin ve herkesin bu hayatta bir rolü var. Peki sizce sizin rolünüz ne?
Mavi hap-kırmızı hap ikilemini hatırlıyor musunuz? Ya meşhur “avucunuzdaki kelebek” öyküsünü hatırlıyor musunuz? Seçim özgürlüğünden, bazı seçimlerin hayat verirken bazılarınınsa olumsuzluk yaratacağından bahsederler.
Bence hepimizin avucunda, gönlünde, ruhunda bir tohum var, hepimizde ayrı, hepimizde farklı, hepimizde kendine has!
Eğer onu hoyratça savurursak kırmızı hapı yutarız, atıl oluruz, yiter gideriz.
Oysa özenle ekersek tohumumuzu, sabırla uğraşırsak filizlendiğini görürüz.
Sonra da sebatla işlemeye devam ederiz ve günü gelince meyvesini yeriz!
Ve biliyor musunuz? Bunları bilinçlice yapabildiğimizde, daha o tohumlar meyvelerini vermeden bile hayatımıza lezzet katmalarını sağlayabiliriz. Çünkü sürecimiz başlamıştır.
Ekim Ayı’na giriyoruz. Ekmekten geliyor, karmaşık bir öyküsü yok.
Peki neleri ekeceğiz bu günlerde? Ya da hangi ektiğimiz şeyleri gübrelendireceğiz, besleyeceğiz?
Hayatınızda sergilediğiniz bu çiftçilik, başkalarıyla iletişiminize de yansıyacak. İnsanların sırtından kazanmak yerine, onlarla birlikte bir şeyler yetiştirmeye başlayacaksınız.
Bu imeceler ise daha kolay, daha faydalı, daha mutlu, daha pratik, daha huzurlu bir ömür yaratacak.
Sizin tohumunuz nedir?
Onu ekiyor musunuz?