27 Ağustos 2012 Pazartesi

Ciro için küçük, ama insanlık için kocaman bir fincandı içtiğim kahve

Ciro için küçük, ama insanlık için kocaman bir fincandı içtiğim kahve.
Dün Türkiye'nin en ünlü lüks kafe restoran zincirlerinden birinin insan kaynakları yöneticisiyle beraberdim.
Buluştuk, sohbetimiz gayet güzeldi, arada işe de geldi muhabbet.
Yıllar önce garsonluk yaptığım için, kafelerde sıradan bir müşteri gibi değilimdir pek ruh olarak.
Hem daha kibarımdır, sanırım halden anladığım için hem de daha zor beğenirim hizmeti, vaktiyle yaptığım için.
Geçenlerde de bir PR yöneticisi dostum, benden müşterisi olan restoranda çalışan verimliliği için hizmet talep ettiğinde de garson eğitimindense şeflerle ilgilendiğim bir proje tasarlamıştım.
Bunu falan konuştuk, neden öyle baktığımı vs...
Sonra?
Bugün de şehirdışından bir arkadaşımla buluştuk ve mekan o kafelerden birisiydi.
Aradım selam verdim bu bahaneyle.
Yarım saat sonra etrafımızda dolanan garson geldi, "Mustafa Bey, size nasıl bir kahve ikram edelim?" diye sordu.
Şaşırdım, kahve istiyordum, tamam ama onu çağırmadım, adımı nereden biliyor peki?
Çok düşünmeye gerek yok, arkadaşım hangi şubede olduğumu sormuştu zaten muhabbet arasında. Şube müdürünü aramış ve jest gerçekleşmiş.
Daha önce olmamıştı sanırım böyle bir şey, ama sanırım hayatımda içtiğim en sevimli kahveydi.
Şu kırk yıl hatrı gitmeyen kahveler sanırım böyle oluyor.
Her şeyi birbiriyle iliştirmeyi seven ben, sonra da düşündüm; acaba hayat da böyle jestler yapıyor mu?
Sana "benim için özelsin" mesajını veriyor mu zaman zaman?
Yazın en lezzetli frappe'leri sunduğunu fark edebiliyor muyuz ya da kışın "Al Mustafacım, bu sahlep sadece ve sadece senin için" diye kokan sahleplerini algılayabiliyor muyuz?
Yaşamımızdaki jestleri, şanslılıklarımızı ve mutluluk tohumlarımızı fark edebiliyor, yakalayabiliyor muyuz?

24 Ağustos 2012 Cuma

Eğitimli Vatandaştır Aktif Vatandaş

Yeni eğitim öğretim döneminin açılışı arefesinde, eğitim üzerine bir yazı yazmam istendi.
Birçok mecrada kalem sallayan birisi olarak ben de küçük küçük ahkam kesmek yerine sürdürülebilir ulusal kalkınmada eğitime dikkat çekmek ve bunun için birer vatandaş olarak neler yapabileceğimizi paylaşmak istedim.
Lalabey Danışmanlık'ın bünyesinde yayınlanan yazıma http://paylasim.lalabey.com.tr/?p=5526 linkinden ulaşabilirsiniz.
Yorumlarınızı da buraya, oraya veya mail adresime iliştirirseniz çok sevinirim.

21 Ağustos 2012 Salı

Bu bir teşekkür yazısıdır :)

Hep birşeyler paylaşıyorum ya onunla bununla ilgili, bazen de kendimle ilgili.
Bu sefer bir teşekkür yazısı yazmak istedim.

İnternet aramaları ve zihin becerilerim sayesinde Dreamweaver gibi yazılım programlarından photoshop, illustrator gibi grafik programlarına kadar tüm ihtiyaçlarımı kendim karşılayabiliyorum.
Ayrıca bugüne kadar kendi web sitem dahil 40 kadar web sitesini de yine internet aramaları ve kendi becerilerim sayesinde yapabildim.
Dolayısıyla internette birşey araştırıyorsam ve bunu twitter veya facebook ile sormuşsam ağımdaki kişilere, bunun iki sebebi olabilir; bazen araştırdığım konuda takılabiliyorum, oysa en çok araştırmama başkaları da dahil olsun istiyorum.
Zaman zaman facebookta "bu konuyu Google'da arayabilirsin" gibi cevaplar alıyorum, teşekkür edip bırakıyorum, çünkü zaten öyle yaptım :)
Oysa bugün, az önce çok sevindirici birşey oldu.
Yeni bir makale yazacaktım ve internette araştırma yapıyordum. Sonra da tweet attım, bu konuda önerisi olan var mı diye. amacım, başkalarını da bu konuda çekmekti...
Bir arkadaşım, tweetimdeki soruyu görmüş, benim için araştırmış ve "Mustafa bu konuda 15 kadar makale var, istersen yollayayım, baktın mı sen?" dedi.
O kadar mutlu oldum ki...
Zaten kendi derdimi kendim çözebiliyorum, ama birinin daha bu konuda "Google'da ara" demek yerine zaten aramış olabileceğimi ve gözümden kaçabileceğini tahmin ettiği şekilde konuyu ele alıp da beni bilgilendirmesi...
Onur duydum, o sebeple de ona teşekkür etmek istedim.
Hem sohbetlerimizdeki desteğin hem de sıcak kanlı arkadaşlığın için çok teşekkürler Hülya :)

19 Ağustos 2012 Pazar

Bari Bu Bayram Kendinizle Barışın :)

Ramazanın en sevdiğim yanı sanırım farklı bakış açıları getirtebilmesi.
Mesela okulda öğrettikleri üzerinden gidersek, oruç tutarak açların halinden anlayabileceğiniz düşünülür. Ayrıca farklı öğün zamanlamalarıyla da yaşanabileceğini görüyoruz. Öğünlerini değiştirebilenler, düşüncelerini de değiştirebilirler, yaşamlarını da, boyun eğdikleri sıkıntılarını da...
Oruç sadece aç kalmak olsaydı, açlar direkt cennete giderdi sanırım. Üstelik oruç sadece semavi dinlerde değil, her öğretide ve dinde yer bulan bir eylem.
Peki neydi bu kadar önemli kılan bunu?
Cennetle müjdelenir, iyi ahlakla ödüllendirilir, ancak nihayetinde bilgeliğe giden yol için en gerekli şeydir amaç: Disiplin.
Ramazan'ın anlamına baktığımda kızgın taş ve yağan yağmur ile karşılaştım. Günahları (hatalarımızı) yakıp kaybettirebilen ve yıkanırcasına istemediğimiz ŞEY'lerden arınma süreci...

Bugün ise bu orucun bayramı, üstelik de orucun yasak olduğu gün! 
Bugün başka ne yasak? Küslükler.
Çünkü bayramlar, kutlama günüdür ve kutlamalar tek başına yapılmaz.
İsterseniz konu komşu, akrabalar hısımlar bir arada bulunun, ne hoş. Ama bir şeyi merak ettim, kendinizle küslüğünüz ne durumda?
Bu bayram günlerinden güç alarak kendinizle barışabilecek misiniz?
Ben de dahil, kendimizi affedemediğimiz durumlar yaşayabiliyoruz, hatta ben neden affedemediğimi bile bilmiyorum kendimi.
Ama ne demiş sevgi insanı Mevlana;

"Dün dünde kaldı cancağızım,
Bugün yeni şeyler söylemek gerek"

Hem kendi dünümüzü hem de küslük taşıdığımız diğer dünleri bırakma vakti geldi galiba.

Mutlu bayramlar diliyorum.

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Dikkat :) Bu Bir İlandır, Kendi Reklamımı Yapıyorum

Dost meclisinde paylaştığım bir hizmet stilim var; Aristo Coaching diyorum adına.
Malumunuzdur, ünlü düşünür Aristo, derslerini hep yürüyerek işliyormuş.
Metabolizmik açıdan da yürümenin psikolojiye faydaları oldukça fazla. Özellikle sizi rahatsız olduğunuz ortamdan, psikolojiden, çerçeveden uzaklaştıran bir eylemdir. Ayrıca özellikle ölü toprağı serpilmiş" deriz ya, miskin hallerle boğuşan kişiler, onları harekete geçirir; bilincimize "harekete geçiyorsun" mesajı yollar.
Güzel bir ritmde yürürken ise nefes kaliteniz artar, bu gelişme de beynininizde yeni fikirlerin oluşmasını sağlar.
Özellikle koçluk gibi derin sorgulamaların olduğu bir hizmet sırasında, sürekli mekan değiştirmenin getirdiği dikkat bozukluğu, odak kaçması gibi riskler ise çok yüksektir. Dolayısıyla herkes yapamaz, ancak yıllardır uzun yürüyüşler yapan ve 3 yıldır da bu yürüyüşlerde koçluk sohbetleri sunan birisi olarak, efendim ben de kendime ait çözümler geliştirdim.
Geçen aylarda bir danışanıma özellikle önermiştim yapalım mı diye.
Hava biraz sıcak gibiydi, ama karşımdaki kişi hem havalardan hem de iş ve özel hayatından ötürü uyumak istiyordu daima. Seansa başlamak üzereydik ama başını dayamıştı koluna, uyudu uyuyacak. Nefes çalışması yaptık, çok da işe yaramadı. Sonra hızlıca birşey dikkatimi çekti; zaten problemlerine cevabı da hep yorganı başına çekmek olmuş. Madem öyle, tam tersi yaklaşarak yürümeyi ve yürürken seans yapmayı teklif ettim. Sonuç? Tabi ki çözüme gittik ve o kabuk bağlamış ruh halini kırmayı başardık.

Dün ülkemizin en iyi İK firmalarından birinin yöneticisiyle sohbet ediyordum ve konu uzun yürüyüşlere geldiğinde bundan bahsetmiştim. O da neden ilan etmediğimi sordu. Özellikle onun gibi vakit darlığı çeken yöneticilerin ilgisini çekebilirmiş. Yöneticilere yöneticilik becerileri için pek koçluk yapmıyorum, özellikle bu konuda çalışan başarılı dostlarıma yönlendiriyorum talepleri.

Ama yürümekten keyif alan ve/veya vakit darlığı çeken kişilere, Aristo Coaching'i ilan etmekten onur duyuyorum.
 
Bu yöndeki her türlü merak ve talepleriniz için adres belli; cozum@mustep.com.

14 Ağustos 2012 Salı

Hamamböceğiyle Vakfın Kesiştiği Yerde Uymak ya da Uygulamak


Geçen gün zor durumda olan bir organizasyonun güçlenmesi için, Genel Müdür ve 3 yöneticisiyle beyin fırtınası yaptık.
Sektörel pozisyonları güçlü ama likit sıkıntısı hat safhadaydı.
Bazı projeler daha raftayken ölüyordu, çünkü kurucu sermayedarlarının ana PR (bilinirlik) politikasına uymak zorunluydu ve o çok hantaldı.
Zaten piyasada para çok durgun seyrediyor, fon yaratımı çok zorlaşmış.
Bunları asan bazı fikirler geliştirirken ise bu sefer de dahil olunan bazı kanunların kısıtında kalınıyor.
Etrafınız bu kadar kırmızı hat ile çevriliyse ne yapacaksınız? Elinizi kolunuzu bağlayıp, elden bir şey gelmiyor deme lüksünüz de yok.
En eğlendiğim şeyin zamanıydı, çözüm yaratmak.
Bu kadar kısıtlı ortamda yapılması gereken, fırtınanın göbeğine (şeytanın gözü diye de geçer) gitmekti.
Kısıtlar nerede? Organizasyona fon sağlayan müstakbel sponsorlara erişilememesi.
Konuyla ilgili zihin haritası çıkardığımızda ise bazı çözümler göz kırptı bize.
O halde sponsorlara 2. dereceden dolayla erişme imkanlarını sorguladık. Yani herhangi birinin herhangi bir işini satmak için networkunu, iş ağını; güçlü şekilde kullanmasını düşünün, bunu milyon liralara ve büyük kurumlara çevirin. Çok niş bir noktada oldukları ve bazı şeylerin de gizli kalması için detay vermiyorum, ama anlattıklarımı tasavvur etmek için bu bile yeterlidir.
İlginç bir kişisel-profesyonel çıta izleyecekler.
Başta çok saçma geldi, dolayısıyla bunun daha güzel sonuçlar doğuracağından emin oldum böylece ve bu yönde koçluk yaptım ben de ekibe.
Devamı?
Sorunlarına klasik değil, sıradışı bir çözüm rotası kurguladık ve kısa zamanda fon yaratabilecek imkanlar çıktı ortaya.

Bu durum, hamamböceği korkumu yendiğim kendime koçluk sürecimi hatırlattı.
Görüştüğüm uzmanlar ve psikologlar ya hamamböceğinin üzerine gitmemi ya da hamamböceğinden korkan Mustafa’yı kabul etmemi ve bu sorunu dürtmememi öğütlüyordu.
Ama kabul ediş, kontrol manyağı birisi olduğumdan, yapamadığım bir şeydi.
Hamamböceklerini öldürmek gibi faaliyetler ise, korkudan kilitlendiğim için yine yapamadığım bir şeydi bu da.
Bu kadar kısıtlıysam, yoktan çözüm var etmeliydim. Aklıma hamamböceğinden korkarken şekillenen beyin tepkilerimin, başka ne zamanlarda da canlandığını tespit etme yolu geldi. Başımın nerelerinde hareketlenme hissediyorum, aklımdan hangi düşünceler geçiyor vs…
Aldığım bir önerinin de ışığında, kontrol manyaklığı çıktı karşıma!!!
Ne komik, sorunumun çözümü için yapılan önerilerden biri ve sorunumun muadili aynı şey!
Ben de böceklerden bağımsız olarak bu konuda çalıştım ve çok yol kaydettim böcekler konusunda. Sanırım elimde gezdirdiğim hamamböcekleri, bunun ispatı olmuştu bana.

Peki ya siz?
Kısıtlar sebebiyle uyamadığınız bazı koşulları, uygulama farklılıkları sayesinde aşmayı denediniz mi?
Bu konuda kendinize koçluk yapabilir veya bir koçtan destek alabilirsiniz.
Naçizane önerim, kendi başınıza denemeniz. Çünkü sorun ne kadar derinse, çözümün de sizden filizleneceği o kadar aşikar. O halde bir dürtün kendinizi, çözümlerinizi arayın. Tek başınıza etkili perspektifler doğuramazsanız, o vakit birlikte çalışabilir ve harikalar yaratabiliriz.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Mobbed Musunuz?


Özeleştiri becerimizin az olması ve eleştiriye de kapalı olmamız çözülebilir bir çok soruna maalesef ortam hazırlıyor, ateşi horluyor.
Oysa bazen de kendimizden ödün verecek kadar eleştiriye maruz kalıyor ve farkında dahi olmuyoruz. Eleştiri gibi burada kasıtlı veya kasıtsız diğer yıldırıcı eylemler de söz konusu olabiliyor tabi.
Peki acaba fakında olmadan mobbinge maruz kalıyor olabilir misiniz? (Ben bu durumu mobbed olarak tanımlıyorum.)

Daimi çatışma varsa, aşağılanma, dışlanma duygusu varsa, küçük düşürülme söz konusuysa, alay ediliyorsa sizinle, performans düşüşüne haksız eleştiriler getiriliyorsa, mantıksız uygulamalara maruz kalınıyorsa, işten atılma ve benzeri tehditler yapılıyorsa, hakkınızda dedikodular çıkarılıyorsa... Mobbinge maruz kalma olasılığınız baya yüksek zaten.

Öyleyse fikir vermesi için bir kaç şey paylaşmak istiyorum.

Eğer işyerinizde şunlar varsa mobbing sorgulanabilir o işyerinde; sürekli iş kazaları, yoğun devamsızlık, verimsizlik, gittikçe artan müşteri şikayetleri, bazı departmanlarda özellikle yüksek çalışan devir oranı, olumsuz çalışma iklimi ve benzerleri varsa o atmosferin sorgulanmasında fayda var. Çünkü mobbinge maruz kalınıyor olabilir veya her an başlayacak olabilir böyle bir süreç.
Göz ardı edilse bile, mobbingin manevi zararları gibi maddi kayıpları da vardır ve bu da genelde şirketlere yansır. Mobbingin şirketlere maaliyetleri hakkında yakında bir şey derleyip paylaşacağım.

Atmosfere baktık, şirketi sorguladık. Peki ya siz?
Sebepsiz sırt ve bel ağrılarınız varsa, çabuk öfkelenebiliyor, çabuk kırılıyorsanız, eskiden sevdiğiniz işinize artık gitmek istemiyorsanız, ayaklarınız sebepsizce geri geri gidiyorsa, iş yerinde birilerinin herhangi bir sebeple mağdur olduğunu veya hakkı yendiğini düşünüyorsanız (siz de olabilirsiniz bu kişi) Bu ve benzeri sebeplendiremediğiniz psikolojik ve fizyolojik durumlardan ötürü bir şüphe doğuyor: mobbinge maruz kalıyor veya tanık oluyor olabilirsiniz.
Mobbinge tanık olanlar da durumlarına göre dolaylı şekilde mobbing mağdurudur ya da farkında olmadan mobbing uygulayıcısıdır.

Ama bunlar fark ettiyseniz bir olasılık. Dolayısıyla hemen "mobbing uyguluyorlar" diye alarmları çalmanın lüzumu yok. Çünkü mobbingin psikolojik etkilerini çözmeye dair yaptığım koçluk uygulamalarında, bazı tanışma seanslarında gördüm ki, birçok kişi bazı konuları, bazı yaklaşım stillerini ve hoşnutsuz oldukları herşeyi mobbinge atfedebiliyorlar ve bu da hem düşünce kirliliğine yol açıyor hem gereksiz stres doğurabiliyor hem de motivasyonunuzu daha da çok düşürebiliyor.

O sebeple bu şüphelere sahipseniz uzmanlarla görüşmenizi öneriyorum.

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Kendinize sorabileceğiniz bazı motivasyon soruları

Çeşitli araştırmalarımda edindiğim notları paylaşıyordum facebookta.
Biraz da blogumdan paylaşayım istedim.
Kaynağını not almadığım bir liste var. Çok hoş sorular var, cevaplandıkça kendi kendinize motivasyonunuzu artırabilirsiniz.
Keyifli sorgulamalar:


Tam olarak ne istiyorsunuz? İstediğinize ulaştığınızı nasıl bileceksiniz?
Kim ya da ne olmak istiyorsunuz?
Neye sahip olmak istiyorsunz? Gerçekten neye sahipsiniz?
Kendinizle ve başkalarıyla ilgili neyi kontrol edebilir ya da edemezsiniz?
Güçlü yanlarınız nelerdir?
Geliştirilmesi gereken yanlarınız nelerdir?
Hayatta değer verdiğiniz en önemli 5 şey nedir?
Yaptığınız işi seviyor musunuz? (Bugün milli piyangodan size büyük ikramiye çıksaydı, yaptığınız işe yine de devam eder miydiniz?).
10 yıl sonra bugün yaptıklarınızın ya da yapmadıklarınızın hangileri önemli olacak?
Şu an her istediğinizi yapabilecek imkanınız olsaydı, yine de bugün yaptıklarınıza devam eder miydiniz?
Ölmeden önce yapacağınız tek bir şey olsaydı, bu ne olurdu? Bunu neden şimdi yapmıyorsunuz?
En büyük korkunuz nedir?
Yaşamdaki en büyük amacınız nedir?
Bu amacınıza ulaşmak için kendinizde hangi becerileri geliştirmeniz gerekiyor?
Yaşamda belirlediğiniz hedef-ler için atmanız gereken “ilk adım-lar” ne(ler)dir?
Yaşamdaki göreviniz-misyonunuz nedir? Ne için yaşıyorsunuz?
Sizin için başarının tanımı nedir? Başarılı olduğunuzu nasıl anlarsınız?
Kendinizi değerli hissetmeniz için neye ihtiyacınız var?
Sizi sınırlayan en büyük kısıtınız nedir?
Yaşamda genellikle neye ya da kime öfkelenirsiniz? Neden?
Yaşamda sizi güçlü hissettiren şey-ler  ne(ler)dir?
Bugün hayatınızdan ne eksilse yaşamınızın anlamsız olduğunu düşünürdünüz?
Dünyaya yeniden gelseniz, neyi farklı yapardınız?
Kendinizde değiştirmek istediğiniz en öncelikli şey nedir?
Kendinizde beğendiğiniz ve beğenmediğiniz en önemli üç özelliğiniz nedir?
Sizce mutluluk nedir? Mutlu olmak en çok ihtiyaç duyduğunuz şey nedir?
Şu anda yaşamınızda sizi mutlu eden en önemli şey nedir?
Yaşamınızda sizi en çok heyecanlandıran şey nedir?
Şu an yaşamınızda en çok keyif aldığınız şey nedir?
Yaşamınızda ne derecede minnettarlık duyarsınız?
Bugün kendinizle ilgili farklı olarak ne öğrendiniz?
Kim-ler-i seviyorsunuz. Onları neden seviyor ya da onlardaki neyi seviyorsunuz?
Yaşamınızdaki öncelikleriniz nelerdir? Neden?
Hayatınızdaki prensipleriniz ve ilkeleriniz nelerdir?
Kendinizi yaşamda nelerin bir parçası olarak görüyorsunuz?
Kendinizi hangi koşullarda güvende hissedersiniz?
En çok neye gülersiniz?
En çok neye üzülürsünüz?
Hayatta en çok kime ya da neye güvenirsiniz? Neden?
Dünyada ölmeden önce gitmek istediğiniz yer-ler neresidir? Neden?
Tarihte en sevdiğiniz lider veya kahraman kimdir? Neden?
En çok bırakmayı istediğiniz alışkanlığınız hangisidir?
Kendinizde olmayan ama görmek istediğiniz kişisel özellik-ler ne(ler)dir?
Severek izlediğiniz ve en beğendiğiniz film hangisidir? Neden?
Sizi motive eden en önemli şey nedir?
Sizin motivasyonunuzu bitiren en önemli şey nedir?
Ölüm sizce neyi ifade ediyor?
Sizce yaşamın anlamı nedir?
Tam olarak siz kimsiniz?
Mutlu musunuz?
Kendinize sorulmasını en çok istediğiniz soru nedir?

Mobbing; Patron Baskısı, Ekmek Kavgası, İspat Çabası...

"Bugüne kadar iş hayatımda gördüm ki her sektörde, her iş yerinde mobbing var. Ben kaç iş yeri değiştirdim, ama maalesef hepsinde mobbing uyguladılar" diyordu bir mağdur.
Bir sorunla hayatınızda birkaç kez karşılaşıyorsanız kendinize bir göz atın derim hep, değil mi?
Geçen gün Cadde Dergisi'nin Yaz 2012 sayısını gördüm evraklarımı toparlarken. Editör talebi üzerine mobbing konusunda dosya yapmıştım. Koçluk çalışmalarımdan ve sektördeki çözümlerden bahsetmiştim.

Merak ettim yenilik var mı çalışmalarda diye. Birkaç saat internet taraması yaptım. Bir iki makale haricinde yine benzer işlevsiz şeyler vardı. "Etkin önlemler alınmalı" şeklinde öneri cümleleri, kayıt altına alın diye işlerliği sorgulanan yöntemler...

Ben de daha çok şey paylaşmak istedim bu konuda.
Buraya tıklayarak Cadde Dergisi'ndeki yazımı okuyabilir ve arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz. Yakın zamanda benzer yazılar da paylaşcağım. Ayrıca http://arsiv.indigodergisi.com/73/mustafa-palaz.htm  linkinde ise İndigo Dergisi'nde yayınlanmış eski ama güncel bir yazıma da göz atmanızı öneriyorum.

3 Ağustos 2012 Cuma

Kaç Lirasınız?


Birkaç uyuz sorum olacak.
Mesela dilediğimiz gibi bir hayat mı yaşıyoruz? Oranlasaydınız, şu anki hayatınızın hayallerinize yakınlığını, 10 üzerinden kaç verirdiniz?
Çok benzeyen bir soru kaç zamandır blogumda duruyor ve sağda sonucu görüyorsunuz…
Bu tablonun üzerine kişisel gelişimciler diyor değil mi, “aslında hayalinizi yaşıyorsunuz, değerlerinizi yaşıyorsunuz”...
Peki nasıl?
Burada konudan azıcık sıyrılalım ve suna bakalım. İlla kontrol mühendisi olmak gerekmiyor, bir şeyin “uygundur” veya “uygun değildir” diye etiketlenebilmesi için bazı parametrelere ihtiyacımız var değil mi? Ve bu parametrelerin değerleri, istenen aralıkta olmalı ki “uygun” diyebilelim.
Peki simdi yeniden kendi hayatınıza bakın lütfen, değerlerinizi biliyor musunuz?
“İyilik, güzellik, dürüstlük, doğruluk…” gibi yapmacık cevapların ötesinde bir evet çıkıyorsa ağzınızdan yeni soru, değerlerinizi yaşıyor musunuz?
Hayatta kural basit değil mi? Ya yaşamının kurallarını sen koyarsın ya da yaşam kafasına göre sana kurallar getirir.
Değerler de böyle, ya kendi değerlerimizi yaşarız ya da acı gerçek; serseri mayın gibiyizdir…

Şimdi kendinize bir dakika ayırmanızı istiyorum; değerleriniz neler? Bu iki günlük hayatı ne demeye yaşıyorsunuz? Bu değerlerinizi hayatınızın hangi saflarında deneyimleme imkanınız oluyor?

Mesela değerlerimden 3 tanesini paylaşayım sizinle; sıradışılık, zeka parıltısı ve işlevsellik.
Bunları gönlümü adadığım işimde, koçluk yaparken deneyimleme imkanım oluyor, beyin ve zeka gelişimi üzerine çalışıyorum sıklıkla. Öyle vakalar üzerine gidiyorum ki, tanık olanlar hayran kalabiliyor. Tasarladığım koçluk projeleri genelde sıradışı kabul ediliyor ve devasa bilgi yığınımı işlevselliğe dönştürmemi sağlıyor (bu konuda web sitemde logom olan nohutun işlevlerine bakabilirsiniz).

Peki ya siz?
Cevaplarınızı benimle paylaşırsanız sevinirim. Adres belli; cozum@mustep.com

Kapatırken bir sır vereyim mi; değer çalışmaları, geniş spektrumlu antibiyotikler gibidir. Birçok psikolojik rahatsızlığa iyi gelirler.

2 Ağustos 2012 Perşembe

Sağlık Bakanlığı'nın Projesine Destek Veriyorum


Grip olduğumuzda kimimiz kolayca geçirir, kimimiz yataklara düşer.
Bunda maruz kalınan virüsün etkenliği kadar, hastanın bağışıklığının da etkisi var, değil mi?
Peki bağışıklık dediğimiz şey, sadece metabolizmamızla mı ilgili? Yoksa psikoloji gibi göz ardı ettiğimiz başka unsurlar da var mıdır?

En önemli sağlık sorunlarından biri olan kilo problemlerine Sağlık Bakanlığı'nın bir kampanyası var: Obeziteye Karşı 10.000 Adım. 
http://saglik.gov.tr/  linkinde kampanya spotunu görebilirsiniz.

Aşırı kilonun altında yeme bozuklukları ve genetik yatkınlıklar gibi şeyler görülse dahi, kişinin kendi iradesiyle atlatılabiliyor, hele ki kitle hareketleriyle.
Bu sebeple kampanyaya ben de dahil olmak, destek vermek istedim.

Nihayetinde sağlıklı bireylerden oluşan bir toplum, daha refah içinde olacaktır. 

Kilo üzerine koçluk uygulamalarımı birçok kişi biliyor, değil mi? Kilo problemlerinin %100 psikolojik olduğundan bahsetmiştim http://mustep.blogspot.com/2012/07/kilo-dedigimiz-sey-100-psikolojik-bir.html linkinde. Kilo alış biçimindeki psikolojik farklılıklara, bunlara etkin müdahalelerin olumlu sonuçlandığına değinmiştim.

Şimdi çıtayı yükseltip obeziteyle de ilgilenmek istiyorum.
Özellikle obezite konusunda psikolojik destek almak istyenler lütfen cozum@mustep.com adresinden iletişime geçsinler.
Grup dinamiklerinden yararlanma isteyen veya önerisi olanlara da kapım açık.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Ebeveynlikte De OL'an Oluyor, Biz Ne Anlam Yüklüyoruz?


Olan oluyor da biz ne anlam yüklüyoruz?
Dün bir ebeveynle konuşuyordum, çocuğuyla iletişim sıkıntıları yaşıyormuş ve destek talep etti.
Çocuklar farklı yaratıklar, hem hepimizin geçtiği hem de hepimizin unuttuğu bir süreç.
Açıkçası çok zorlandığım için kabul etmedim, gelişim ve ergen psikolojilerinde uzmanlaşmış arkadaşlara yönlendirmek istedim.
Ama oturmuşken sohbete başladık ve bir şey dikkatimi çekti, sizinle de paylaşmak istedim.
Çok başarılı geçmişi olan bir anne ve babadan olan çocuğun sırtında belli belirsiz yükler vardır efendim.
Ebeveynler bunu göremezler, çünkü süreç unutulmuştur ve ebeveynlik egoları da pek izin vermez.
Oysa çocuk bundan sıyrılarak yasamaya devam etmeye çalışır.
Üzerine bu yolculukta ebeveynler çocuğunun iyiliğini düşünerek bir sürü şeye iterler değil mi? Aslında zorlarlar ve bunlardan ilki de ideal çocuk formudur.
Eğer ufaklık bunlara uymazsa, bu sefer de cevap bulmayan beklenti hem ebeveynlerde hem de çocukta sorunlara yol açıyor.
Çocuk kısmını es geçsek bile, ebeveynlerin yaşadığı stres, ya başarısız olursa kaygısı, zaten başarılı değilse hep böyle mi gider korkusu...
İndigo Dergisi için röportaj yaptığım Kayhan Bey, ÖRAV Vakfı Genel Müdürü (Öğretmen Akademisi Vakfı), çocuklardan elimizi çektiğimizde daha başarılı olduklarını söylüyor.
Bu konuda ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama hoşlanmadığımız halde dürttüğümüz eğitim sisteminde çocukların ölen yaratıcılıkları bunun en bariz örneklerinden olabilir, ne dersiniz?
Farkında olmadan çocuğunuzu normal yapmak istiyor olabilir misiniz?
Normal, normdan geldiğine göre, kalıplarda bir çocuk mudur arzunuz?
Değilse özgünlüğünü bulmasında yardımcı olmanız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bir çocuğun desteği de kavgası da ailesiyle değil mi?
Bu sözlerim bir yaşam koçu olarak değil, hala çocukluğunu yasatmaya çabalayan bir oğulun sözleri.
O sebeple karsımdaki hanımla konuşurken fark ettim ki, ergen arkadaşlarla birebir çalışmasam bile, ergenlikten sorun yaşadığına inanan ebeveynlere yardımcı olmaya karar verdim.
4 yıl önceydi sanırım, bir başka hanımla konuşuyordum. Benden oğluna koçluk yapmamı istemişti. Çünkü sorunlu bir çocuktu ve anneye dünyayı zindan ediyormuş.
Ama hanımla tanıştığımız görüşmede, aslında çocuğunun kendi halinde yaşadığı, sadece annenin taleplerine, beklentilerine, değişimlerine uymadığı ve bu yüzden annenin de sıkıntılar yaşadığı çıkmıştı ortaya.
Teyzeciğim “yine de siz oğlumla çalışın” dediğinde, kabul etmemiştim. “Ortada bir sorun olmadığını görüyorsunuz, sıkıntı hissinin sizden doğduğunu görüyorsunuz, bunlara rağmen oğlunuzu beklentilerinize yönelik değiştirmemi mi talep ediyorsunuz?” diye sormuştum. Evet deyince, etiğime aykırı olduğu için reddetmiştim.
OL’an oluyor, ama biz ona ne anlam yüklüyoruz? Sıkıntı yaşıyorsak çocuklarımızla, bu bizim algılarımızdan geliyor.
Onlarla yüzleşmeli, onları geliştirmeliyiz.