29 Aralık 2014 Pazartesi

Dergilerdeki Son Yazılarımdan

Geçenlerde bir yazı yazmıştım, neden bazı şeyler başımıza sık geliyor diye ve nasıl oluyor da bazı tipleri mıknatıs gibi çekiyoruz diye.
Hediyeli bir tweet atmıştım, konuyla ilgili fikirleri alabilmek için. Ancak ‘secret’ benzeri durumlardan öte fikir çıkmadı.
Gerçi yine bir fikir söz konusu, gözlemlerime dayanan bir çıkarsama; eğer neden bazı şeyler başımıza sık geliyor ya da bazı alakasız tipleri hayatımıza nasıl çekiyoruz merak ediyorsan; linke tıkla: http://yuvayayolculuk.com/iletisimde-ucgen-etkisi/

iletişimde-üçgen-etkisi
Bu vesileyle yayın hayatına yeni giren bir dergiyi de seninle paylaşıyorum. Yuvaya Yolculuk Dergisi konu sınırı olmayan gönüllü bir e-dergidir. Okumanı öneririm.
 
Yeni bir eski daha var, paylaşmayı unuttum. 3. Göz Dergisi ilk sayısını 2000’de çıkarmıştı sanırım, basılı bir dergi olarak. Kişisel gelişim konularında konsepti en geniş dergi olarak ilkti, tek bir konuda yoğunlaşmamıştı yani; indigo çocuklar, şifacılar, koçlar, terapistler, vs… Ama sürdürememişti yayıncılığını, 2014 sonlarında ise yeniden kalkmaya ve bu kez e-dergi olarak gönlümüze yolculuk etmeye niyetlendi. Bu eski derginin yeni sayısında da bir yazı paylaştım, linke tıklayarak okuyabilirsin: http://3gozdergisi.com/dergi/5/#10
 
Ayrıca hazır dergilerdeki yazılarımı paylaşıyorum; Aktivist Dergi'deki yayınlanmış son yazımı da paylaşayım, yenisi yolda. Zaten hergün bilinirliği hızla arttığı için bu dergiden şimdi çok bahsetmeyeceğim. Karar verebilme kabiliyeti üzerine merakın varsa linke tıklayarak onu da okuyabilirsin:http://aktivistdergi.com/7/#48

19 Aralık 2014 Cuma

İşe Alım Dediğin

İşe alım anlatmayacağım, girişimcilik de anlatmayacağım, iş aramayı da anlatmayacağım. İnsani temeller ve meyveleri üzerine yazacağım bu sefer ve tabi ki bunun iş hayatımızdaki beklenmeyen etkileri. Koşturmalı gündemimizden ötürü üzerinde pek de duramadığımız şeylerin beklemediğimiz sonuçlarını merak ediyor musun?
Yıllar önce bir mülakat daveti almıştım. Gittiğimde öğrendim, ilgilenmediğim bir iş dalıydı ama müstakbel müdürüm o kadar etkilemişti ve motive etmişti ki, tamamen beceriksiz olduğuma inandığım satış işini bana satmıştı.

is-teklifi
Başka bir vakit arkadaşımın patronu benimle çalışmak istiyordu. Zaman zaman firmalarına ziyarete giderdim, projeleriyle ilgili sorunlarını çözerdim öğrencilik zamanlarında. Tam zamanlı çalıştırmak istemiş ama beni kandıramayacaklarını düşünmüşler. Bilmediğim bir alandı ama tam da istediğim gibi bir işti; rakiplerde bile firma ve benim adım anılmaya başlanmıştı.
Orada zamanımın dolduğunu düşündüğüm zamanlardaysa annemin bir arkadaşı eve sık sık gelip gitmeye başlamıştı ve benimle çalışmak için ısrar ediyordu.
Çalışan olduğum zamanlardaki tekliflerden aklımda kalanlar bunlar.
Kişisel sürecim, girişimcilik çabalarımda ise birçok kez yatırım ve ortaklık teklifi aldığım gibi yine iş teklifleri de alıyordum. Koçlukla yaptığımız başarıyı insan kaynakları müdür olarak yürütmemi istiyorlardı mesela. Hayalime hizmet etmediğine inandığım için reddediyordum kibarca.
yeni-mezunAma hep merak da etmişimdir, acaba bir fiyatım var mı diye.
Neyse efendim, son aylarda geyik yapıyorum bazen işveren arkadaşlarla. Malum diplomamı alabildim sonunda, yeni mezunum, sigaram da yok, yabancı dil var, Word-Excel’de iyiyim, yardımcınız olayım diyorum.
Belki benimki latife ama baba bey hazretleri önerdi: “oğlum artık mezunsun, e yabancı dilin de güzel, sorun çözmede de isim yapmışsın, stratejiye falan kafan baya basıyor, maşallah çevren de var; bir firmada yönetimde işe girsen ya, sigortan falan da yatar!”
Bir aile büyüğümüzün teşbihleriyle girdiğim fakültemden babaannemin adağıyla mezun oldum, babamın duasıyla da işverenler dürtüyor beni.
Peki biraz işe alım konuşalım mı?
Malumundur İK uzmanı değilim, sadece insan uzmanıyım diyebilirim. Mülakatları da pek bilmem; ama en sık aldığım iş teklifleri “şu işi sen yürütsen ya/yapsan ya Mustafa!” şeklinde.
Oysa geçen gün farklı bir şey oldu: birlikte güzel süreçlerden geçtiğimiz eski bir müşterim, yakın dostum ofisine davet etti.
Bir işten bahsettiler kabaca, detaya henüz tam girmediler ama heyecanlandıkları kesin. Ufak ufak bazı şeyler söylüyordu Genel Müdür ve yardımcısı, ben de kimlerde bu özellikler olabilir diye zihnimi taramaya başlamıştım, benden çalışan önermemi isteyecekler sandım. Bunu tahmin eden yönetici uyardı: “zihnini yorma, sana teklif edeceğiz” diye. Genel Müdür de “a, tabi” diye devam etti. “İşi anlatınca sen de göreceksin, senden başka layıkıyla yapacak kimse yok!”
Network marketing yapan arkadaşlar da konuya böyle giriyor genelde! Yine de ben ve bir dostumdan başka kimseyi beğendiğini görmediğim, duymadığım bir liderden böylesi sivri bir övgü beklemiyordum.
“Firmamıza katkıların yadsınamaz. (Kriz yönetimi ve çalışan yönetimi üzerine çalışmıştık. Kaos dolu firma kahkahalı bir ofis oldu) Şimdi ise seninle çıtamızı yükseltmeliyiz!“ diye yeni bir salto geldi.
Koltukların çok kabarmıştı ve hep bahsettiğim yerden geldiler: firmalar ekip üyelerinin hayaliye kendi planlarını buluşturabildiği nokta onu tavlar!
Man and MoneyŞimdi iki saniye buradan çıkalım, bir şey paylaşmak istiyorum. Müşterilerim benden çok memnun olsa bile kişisel bir kaygım var: rambo olmak! Tek kişi değil de ekip olabilmeyi hep istedim, merak ettim, ama nasip olmadı henüz. Ekiplerin içinde bile tek başınaydım açıkçası.
Diploma sebebiyle başlayan askerlik sürecinde askerlik şubesinde geçirdiğim zaman beni düşündürtmüştü, kişisel duruşuma uymayan mekanlarda zaman geçirsem, tanımadığım ya da zorunda olduğum kişilerle vakit geçirsem yeni deneyimler olmaz mı dediğim bir süreçteyim.
Bu düşüncelerimi ve ramboluk halini bildiği için genel müdür buradan geldi bana. Bitmedi; web sitem ve bloğumdaki paylaşımlardan kendince bir eksik fark etmiş ve onu birlikte gidermeyi önerdi. Ders çalışmış resmen!
Bu girizgahı geçelim artık, işin detaylarını anlattığında yutkunduğum anlar oldu. Bilardoyu düşün, siyah 8 sokan kazanır Amerikan Bilardoda, zamansız sokansa kaybeder. Oyuncu 8’e sıra gelince sokmalıdır, rakibinin sokmasını engellemek içinse 8’i veya beyaz topu saklamalıdır. Firmanın benden istediklerinde ise önümde hep siyah 8 var ve biri sokulunca yeni siyah 8 geliyor masaya. Ya sokmalıyım ya da zamanlama sebebiyle saklamalıyım. Diğer yedi top yok, hepsi siyah 8! Öngörü, yaratıcılık, diplomasi, strateji ve üç beş beceri daha inşallah!
Düşününce baktım, aday önerisi dahi çıkaramadım kafamda, “ya aslında şu kişi de olabilir“ diyemedim. Eğer sen veya tanıdığın birileri varsa tanışalım isterim, çevremde olmanızdan onur duyarım, bilgi alışverişi yaparız.
Teklife gelirsek, tipik bir Y kuşağıyım. Fiyatım yok ama dikkatimi çekmeyi başaran teklifler de varmış efendim. Koca bir gün değerlendirmekle geçirdim. Keşke dedim AKUT (Acil Karar Uygulama Tekniği) hizmetimi biri de bana yapabilseydi.
İşlerimin güzel olması ve gittikçe daha da güzelleşmesi sebebinden midir bilmiyorum, gelir durumunu sorma gereği bile duymadım. Pozisyon karışık ve henüz resmiyete dökülmedi, detayları o sebeple belki zaman içinde paylaşırım.
Gelelim işe alım yapan arkadaşlara önerilere: adayı araştır. Adaya gösterilen değer adayın da sana değer vermesini sağlayacak. Şımarık adaylarda sempati uyandırmayı bile sağlayabilirsin. Ayrıca onun hayaliyle firmanın planlarını örtüştürebildiğin ölçüde “biz“ olursun. Bununla ilgili HERO hizmetime ve başarı hikayelerine bak derim.
Adaylar: katma değerini ortaya çıkar ve muadillenemeyecek, kopyalanamayacak özelliklerine bak! Yıllar önce de bir firmada meditasyondan sorumlu yönetici diye sıfatlandırılmıştım. Bölge müdürüm “sen meditasyonunu yap yan odada, satışa çevirme işini ben yürütürüm“ demişti, çok işe yaramıştı. Bu firmada da teklif edilen 2010’da ortaya attığım fırsat yönetimi kavramı üzerinden geldi, keza web sitem firsatyonetimi.com.
yaratici-cv-600x300
O zaman sorular geliyor:
Katma değerin, diğer çalışanlardan ayrıldığın özelliğin ne?
Hayalin ne? Bu hayal yolculuğuna kimleri veya ne tip firmaları hayal ortağı edinebilirsin?

16 Aralık 2014 Salı

Hülyanın Eteğindeki Sermaye

Kurtuluş Savaşımızla ilgili birçok efsanevi bilgi tüylerimi diken diken ediyor, ama en çok cephe dayanışması aklımda. Düşman cephe Anzaklarla yardımlaşma, öyle ki bazı cephelerde Yunan-Türk yardımlaşmalarını bile duyduk, okuduk.  Atalarımız bir mesaj veriyor: düşmanına bile onurla yaklaşacaksın.
Belki de temel değerlerimden biri insanlık olduğu için bu konuda hassasım.

asagilamak
CHP, MHP’yi Ce Ha Pe, Me Ha Pe diye okuyan eski başbakan (yenisini dinlemedim bu konuda) onları küçültüyor muydu yoksa zihniyetindeki alfabenin etkisinden mi öyle söylüyordu bilmiyorum. Ama AKP ve AK Parti arasındaki farkı biliyorsundur. Partililer ve parti karşıtlarının belirteci gibi bir şey.
Eski başbakanın ilim irfan paylaştığı, ileri demokrasi söylevleri de yüzünün ekşidiği, kavgadaymış gibi pozlarla gazeteleri süslüyor. Gülümsediği fotoğraflar o haberlerde kullanılmıyor.  Beden dili diye bir şey bilmeyen, öğrenmeye de gerek görmeyen CHP başkanı ise zaten tek tip model.
Küçültme, onursuzlaştırma, aşağılamaya siyasi bol örneğimiz olsa da devam edelim.
Beğenmediğimiz hallerde de böyle paylaşım yapıyoruz, bizzat halk olarak. Az önce Facebook’ta gördüm bu görseli. İçeriğine girmeyeceğim, ama amacını belli eden bir görsel seçimi, beni bu blogu yazmaya itti.
2014-12-14-23-20-16
Eski Kainat Güzelimiz Hülya Avşar’ı pek sevmesem de biliyorum belki de yüzbinlerce pozu vardır, iyi-kötü, neşeli-sarhoş, seksi-paçoz… Ama birinde dekolte kazası diğerinde ise spor yaparken alınan iki poz ile bu paylaşımı yapmak, kesinlikle bilgilendirme onursuzlaştırıcı şekilde değil tahrik!
Bu paylaşımları yapan ve yorumlayanlar acaba milli voleybolcumuza otobüste yapılan saygısızlıkta kızmadı mı?
Atletlerimizden birinin göğüs taytından ötürü yapılan milletvekili yorumuyla dalga geçmediler mi? Plajda bikinilerle, sokakta minilerle rahatça gezilemediği için kızarken, tenis gibi güzel bir spordan edinilen bir fotoğraf karesini bilerek servis ne derece tutarlı?
Bu Tarz Benim programını izledim çeşitli zamanlarda. Meşhur itin kıçına sokma seanslarına tanık oldum. Beğenilmiyorsa yarışmacı, vay haline! Gerçi es geçmeyelim, aynı programda yarışmacıyı beğendikleri zaman da göğün üzerine çıkarıyorlar. Mizacımızın özeti gibi sanırım.
Ama merhamet, onur, ahlak gibi değerler soyumuzda da kültürümüzde de tarihimizde de barbarlıktan çok daha güçlü!
Siyasetten pek bilmediğim bir kimlikten örnek vereyim: Bülent Ecevit. Sayın ifadesini bize getirmiş kişi, onunla dalga geçen siyasilere bile sayın diye hitap etmiş, parti içinde sıkıntılar olduğunda bile saygısından ödün vermemiş. Sanırım bu yüzden hatırladığım başbakanlığı dönemine kızsam bile saygıyla anabiliyorum.
mazhar özkan
O Ses Türkiye’yi izliyorum bazı akşamları. Mazhar Alanson ve Özkan Uğur’u görebilmek için. Aralarındaki atışmalara bayılıyorum, diğer jüri üyelerine lafları bile çok hoş. Beğenmedikleri şarkıcıları bile onurlandırıyorlar ve bunlar sadece Mazhar-Özkan üstatlar değil, her jüri üyesinin genel tutumu.
Beğenmediğin durumlarda muhatabını ezebilirsin, an geçer.
Ama beğenmediğin durumu onurlandırman da mümkün; dost edinebilirsin.
Daha önce bir bloğumda bahsetmiştim sanırım; Muhammed Peygamber sahabelerle gezerken yol kenarında bir köpek leşi görürler. Herkes iğrenirken o; “Rabbim dişlerini ne güzel yaratmış” diyebilmiş.  Bu kıssadan etkilendiğim için keskin gözlerimle pilates hocalarının nanometrik basenlerini değil şişman insanların güzel yüzlerini görebilmeye başlamıştım.
iaidoJapon Kılıcı (iaido) hobilerimden birisi. Yaygın görüşe göre felsefesi düşmanını tek hamlede öldürebilmektir diye özetleyebiliriz. Vaktiyle işimde de kullandığım bu felsefe sayesinde köşeye sıkıştırılan bir mikro-KOBİ müşterim, Türkiye devi bir firmadan tazminat kazanmıştı. Yedik onları!
İaido sanatında ileri düzey felsefede ise kılıca dokunmazsın bile. Düğşman gelir ve ya dost olur ya da kendi gider. Bunu özümsediğim için başka bir KOBİ müşterim köşeye sıkıştırılmıştı ve stratejik ortak statüsüyle masayı terk etti; cirosu tek hamlede 3,5 kat artırıldı, ödeme vade 1/3 yapıldı, 0,5milyonluk bakiyesi ödendi ve daha bir sürü kazanım oldu. Onu ezmeye gelen dev firma, onur ve güven duygularıyla karşılandı, sonuç zafer!
Kılıç ve merhameti bir arada sunan bir kıssa paylaşayım ister misin?
Kılıç acaba ustasının enerjisini alır mı diye merak edilmiş ve hırçınlığıyla meşhur bir ustanın elinden çıkan bir kılıç alınmış. Bir de merhametli, herkese iyi niyetli, kibar yaklaşan bir ustanın kılıcı alınmış. Yaprakların bolca aktığı bir nehirde iki kılıcı da saplamışlar. Yapraklar bir kılıca gelerek ikiye ayrılırken, diğer kılıca yaklaşan yapraklar kılıcın kenarından geçiyormuş. Tahmin etmişsindir kimin kılıcı olduğunu.
Merhamet, onur ve ahlak temel ulusal değerlerimizden ve bu beşeri sermaye seni daha da güçlü kılar.
Beğenmediğin durumlarda hoş bir şey göremeyebilirsin, görmek istemiyor da olabilirsin. Karşıtlığını korumak istiyor olabilirsin.
Ama ahlakı bırakmamalısın!
barış2

14 Aralık 2014 Pazar

İnovasyon: Yık, Anlam Kat, Baştan Yarat!

Mevzusu oldu geçen hafta katıldığım etkinliklerden birini anlatayım dedim.
Türkiye İhracatcılar Meclisi’nin organize ettiği Türkiye İnovasyon Zirvesi’nden bahsedeceğim.
İnovasyon adı altında birçok gereksiz konu kadar çok şeylerle de karşılaşma fırsatı buldum.
PicsArt_1418516254962
Önceliği bir türlü yıldızımız barışmayan Arçelik’le yapalım. Hoş bazı ürünleri vardı. Biri özellikle ilgimi çekti. Projektör ve sensör sistemi sayesinde ocak, fırın, bulaşık makinası ve aspiratör gibi aletleri bütünleşik şekilde tek alandan ve tuşsuz yönetmenizi sağlıyor. Fotoğrafta da gördüğünüz gibi yukarıdan bakan bir projektör ile tuşların sanal yerlerine parmağınızı götürüyorsunuz ve sensörler olmayan o tuşa basmışsınız gibi işleme giriyorlar. Hatta projeksiyon sistemi sayesinde dilediğiniz bir alanda bebek kamerasının (muhtemelen ayarlanan başka kameraların da) görüntülenmesini sağlayabiliyorsunuz.
PicsArt_1418516309281
“Arçelik mucidi olduğu bu eşsiz sistem ile” diye sunumuna devam ederken ablamız, van minüt dedim. Bir dostumun Türkiye’de distrübütörlüğünü yaptığı bir projeksiyon sisteminden bahsediyoruz burada. Ve mucit kurum MIT. Geçen seneki The Great Festival of Creativity’de Emirgan Müzesi’nde bizzat gördüm, ondan birkaç ay önce de kullanma fırsatım oldu. Arçelik’teyse daha prototip aşamasında. Ama benimle çok da gerekli olmayan bir tartışmaya girmek istediler.
Yaptıkları inovasyon mu, kesinlikle. Katma değer var, yenilik var, kolaylık var. Teknoloji onların mı? Hayır. Bunu izah etmek istemiştim. Bu vesileyle de icat ve inovasyon farkını sana anlatmış olayım.
Daha güzel yerlere akalım hadi.
Çeşitli kulüpler ve üniversite standlarını da ziyaret ettim. Klişeleşmiş yarışmalar ve klişeleşmiş ödüller vardı. Ama bazıları ötesine geçmiş. Mesele Yıldız Teknik Üniversitesi IEEE, ödül olarak İngiltere Warwick Üniversitesi’nde eğitim ve çeşitli kurslar da sunuyor. IEEE kulüplerine duyduğum sempatiyi zaten bloğumu yakından takip ediyorsan biliyorsundur.
Ödül demişken başvuru@gseamturkey.org mail adresiyle iletişime geçerek, Amerika’ya uzanan global bir girişimcilik yarışmasından bahsetmeliyim. Bilgiler ilgili web sitesinde varmış zaten, önce Türkiye elemeleri, sonra global elemelerden geçip hoş bir para ödülü de var, 31 Aralık son gün.
Sanat galerilerinin hepsinde mi bilmiyorum, ama önemli olanlarda halka açılmadan birgün önce çok önemli kişilere özel bir gösterim yapılır ve halk görmeden önce bu çok önemli kişiler görür, beğendiğini satın alır. Biraz buna benzettiğim bir projeyle karşılaştım; Borsa İstanbul çatısında oluşturulan Borsa İstanbul Özel Pazar. Yatırımcı ve girişimci platformu oluşturuyorlar. Fikirlere değil taze girişimcilere hizmet ediyorlar (minimum 6 aylık işletmeler). Melek yatırımcılık konusunda ülkemizdeki dolandırıcılık ve yetersizliklerin önüne geçmek istediklerini söylediler. Ancak bazı beğenmediğim melek yatırımcılar da ağlarında. Umarım popülist yollar yerine işlevsel çıktılar üretebilirler. Yatırımcıysan veya yatırım arayan bir girişimciysen bakmanı öneririm: www.bistozelpazar.com
 
venus
İlginç bazı ürünlerle de tanıştım. Venüs Manisa’da imal edilen akıllı telefonlarımız. Detaylarına inmeyeceğim ama beğendim Vestel ürünü bu telefonları.
Sun Tekstil standında nanometrik havalandırmalı, ısıtmalı-soğutmalı tekstil ürünleri ilgimi çekmişti.
Özellikle kullandıkça kendinden parfüm bırakan veya yerleştirilen kozmetiklerin ürünü kullandıkça yayılmasını sağlayan sistem çok hoşuma gitti. Acaba kahvaltımı da enjekte etsem, yürürken falan vücudum emilim yapar mı diye merak ettim. Teknoloji o kadar ilerlememiş.
Hollanda zirvede ortak ülkeydi. Hollanda standında gördüğüm ürünlerden en çok ilgimi kablosuz EEG cihazı çekti. Ayrıca gıda ürünlerinin 3 boyutlu yazıcılardan çıkarılarak görsel şıklık kazandırıldığı sunumlar da çok hoştu. Umarım fotoğraftan betimleyebiliyorum.
Başka birçok atılımları var ve bazıları için ülkemizde kontaklar arıyorlar. Dilerseniz ticaret ateşeliğiyle dilerseniz benimle iletişime geçebilirsiniz. Yakında bir dostum da ülkemiz temsilcisi olacak umarım.
Bazı üniversitelerimize yeniden değineyim. Engelli destek sistemleri, hastalar için kafa hareketleri ile akıllı ev yönetimi gibi sistemler vardı. Nanometrik veya büyük sistemler üzerinden paylaşımlar gördüm. Özetle, hem özel üniversite hem devlet üniversitesi öğrencilerimiz büyük umut vaat ediyor. Hatta teknik meslek lisesi öğrencilerimiz bile canavar gibi. Robotik sistemler tasarlıyorlar ve şikayetleri var; hak ettikleri özeni ve önemi büyüklerden görememek.
Sabancı, Özyeğin, İTÜ ve Boğaziçi gönlümün efendileriydi. Doğru düzgün akademik çalışmaları da olmayan bazı üniversitelerin standları da bomboştu.
Savaşlardan hiç haz etmeyen, anti-militarist birisi olarak hoşuma giden tek şey tarihteki savaş aletleri, özellikle de İstanbul’un fethi için üretilen Şahin topları. Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi, İngiltere’de bu toplara erişme imkanı bulmuş ve minyatürlerini tasarlamış. Yakında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait Kültür AŞ. bünyesinde hediyelik eşya olarak satılacaklar. Bir hayalin ve “neden olmasın” düşüncesinin 1453’ten selamını masamda sergileyebileceğim.
259472_sahi
İnovasyona odaklanırsak son 3 örnek paylaşayım.
Kale Kilit’in iki ürünü ilgimi çekti. Birisi kapıda anahtar unutanlar için uyarı sistemi. Dalgın tipler için hoş bir kolaylık sağlıyor.
Diğeri ise süper yalın bir sistem: İnovasyonda en hoşuma giden şeylerden biri basit ama anlamlı olabilmek.
Kale_164_AS_mandallı_tuzaklı_alarmlı_silindir_barel_kilit_göbeğiKapı kilitlerinde hırsızlar kilidin yarısını kırar ve sonra da sanatlarını icra edermiş. Mühendisler de kilidin önden bir parçasını kolay ayrıştırılabilir yaparak ufak bir yem veriyorlarmış. Daha kilidin en zayıf noktası olan yarısına varmadan bir parçanın kolayca çıkarılmasını teşvik ediyorlar ve 80 desibellik bir gürültüyle alarm çalıyor. Çok basit, çok etkili, çok anlamlı.
Son bir inovasyon da tasarımdan gelsin.
Viko Elektrik birçok üründen bahsediyordu. En çok ilgimi çeken ise elektrik anahtarlarında kullandıkları el sanatları oldu. Anahtar kenarındaki kapakları çini sanatı, sedef kakma gibi sanatlarımızla tamamen el işi süslemişler.
Henüz piyasaya çıkmamışlar ve fiyat olarak biraz tuzlu olacak, ama Osmanlı sanatı sevenler için hoş bir tasarım inovasyonu.
Ülkemizde girişimcilik gibi anlaşılmayan konulardan biri de inovasyon. Birçok zirvede inovatif düşünce üzerine konuşurken bunu düzeltebilmek için çabalıyorum, örneklerini paylaşmaya çalışıyorum.
İnovasyonun harcındaki bazı kilit konuları da bu blogta paylaşmaya çalıştım fark ettiysen.
Toparlarsak yalınlık, anlamlılık, kolaylaştırıcılık, hitap edebilirlik, “neden olmasın” sorusunun cevabını çıkarabilmek.
Tüm zirve boyunca sadece bir panele katılabildim. Konuşmacılardan birinin ilk slaytında da şu cümle vardı: “Çevrenizdekilere bakarsınız ve neden diye sorarsınız. Ben ise olmayanları düşünürüm ve neden olmasın diye sorarım” demiş School of Economics kurusucu Bernard Shaw.
“İnovasyon bir problemi çözmeli”. İnovasyon bir düşüncenin ürünüdür ve sanırım neredeyse hep sıkıntılardan doğar. dolayısıyla inovasyon bir sorunu çözmeli, kolaylaştırmalı, etki etmeli.
Ayrıca şirketin tek bir inovasyonla var olamayacağını da söylediler. İnovasyonun çözdüğü bir durum hayata etki ediyor. Bu da hayatta değişikliğe sebep olduğu gibi yeni ihtiyaçlar doğuruyor ve yeni ihtiyaçlar da yeni inovasyonlara vesile oluyor.
Panelden bir örnek; arabaların seri üretim sistemleriyle kolay erişilebilir olması güçlü bir inovasyon. Ama bu seri erişim neticesinde trafik çilesi başladı ve şu an hem trafikten kaynaklı çevre kirliliği hem trafik sıkışıklığı hem de trafik canavarı diye 3 derdimiz var. Bu dertler için daha sağlıklı araç sistemleri inove edilmeye çalışılıyor, daha güvenli hatta insansız trafik sistemleri tasarlanmaya çalışılıyor.
Naçizane görüşüm tüketimden ziyade bilinçli kullanıcı sistemleri inove edilse diğer dertler de kendiliğinden çözülebilir.
Büyük kurumların hantallığına daha önce bir bloğumda değinmiştim, konuşmacı da inovasyonun büyüdükçe zorlaştığına değindi. Buraya tıklayarak küçük olmanın avantajlarını okumanı öneririm.
Son bir öğüt, başkası bozmadan kendini kendin boz. Başkası senin planlarını bozmadan kendi iş planını kendin boz.
İnovasyonun mucidi Schumpeter de inovasyonu yaratıcı yıkım olarak tanımlamıyor mu zaten?
Toparlarsak inovasyon teknik değil psikolojik bir süreçtir. Düşünsel bazı pratikler neticesinde mümkün olur. Yani inovasyon yapalım laflarıyla ya da inovasyon eğitimleriyle inovasyon pek de yapılası bir şey değildir, ancak zihnini inovatif motiflerle disipline edersen, o zaman inovasyon yapabilir oluyorsun.
Yık. Anlam kat. Yeniden yarat. Katma değerini yükselt.

7 Aralık 2014 Pazar

Neden Başıma Geldi?

neden-5098
Hiç merak ettin mi “bu tipleri nereden buluyorum” diye.
Birbirinden görünüm olarak alakasız, huy olarak alakasız, ama bir özellikleri hepsinde aynı olan kız arkadaşlarım vardı. Ayrı zamanlar, ayrı mekanlar, ayrı tipler, aynı sorun. Nasıl buluyordum o tipleri?

Alakasız bir yerden başka bir soru olacak ama, hiç başına geldi mi: Ne denersen dene karşındakine bir sorunu bir türlü anlatamıyorsun, o da her ne ise sıkıntı yapmaya devam ediyor. Neler denedin neler… Hatta iş büyüdü, artık başkalarından da aynı sıkıntıyı görmeye başlıyorsun, neden insanlar bir olmuş gibi senin karşında?

Çok daha alakasız bir yere taşıyayım konuyu. Vaktiyle bireysel koçluk yapıyordum ve seans bedelim X Lira’ydı. Bir lokma bir hırka karakterimden ötürü X bana çok geliyordu, ama herkes onu öneriyordu. Piyasada seansına 2X alıp başarılı olamayan insanlar varken X bile gayet ucuza denk düşüyordu aslında. Ama neticede X/2 Lira bile alamıyordum. X telaffuz ettiğim kişiler biraz düşünmek istiyordu ve 3X’e başkalarıyla anlaşıyordu. Neden hak ettiğimi alamıyordum?
donttalktome
Cevabıyla devam edecektim, ancak beklemek istedim.

Bu durumu kendince açıklayan, en azından fikir üreten bir okurumu ilk seminerimde onur konuğum olarak misafir edeceğim. kriz@firsatyonetimi.com sizi bekliyor.

1 haftan var :)

Secret, çekim yasası, kuantum gibi belirsiz basmakalıplar değil, en azından ele gelen bir açıklama bekliyorum. Bilgisi olmayan, fikri dahi olmayan ama cevabı merak edenler, 1 hafta bekleyecek.

  but-why-meme-generator-but-why-84103d

2 Aralık 2014 Salı

Tek İstediğimiz Önemsenmek

Yıllar önce GSM operatörümden şikayetçiydim. Süreç sonunda da dava açacak raddeye gelmiştim, ama müşterileri kalmaya devam ettim. Keza hala aynı operatördeyim. Peki o noktaya getiren ve devam etmemi sağlayan neydi? Cevap belli; şikayet yönetimi konusunda başarıları.

1 Aralık 2014 Pazartesi

Dijital İK - 2

İnsan kaynakları üzerine paylaşımlara devam ediyorum. Yazının ilk kısmı için buraya tıklayabilirsin. Yıllar önce iş ararken birçok yerde format dışı diye ret almıştım. Çok sonraları yaratıcı cv yarışmaları organize edilmeye başlandı. Bu konuda Aktivist Dergisi’nde yayınlanan yazıma buradan bakabilirsin. Dijital İK Zirvesi’ndeki bir panelde konuşmacılardan Muhiddin Aslanbay, Disturbed People kurucusu, artık bazı yerlerde CV ile alımdan ziyade sadece isim üzerinden internet sorgulaması yapıldığını paylaştı. İnternette konuyla ilgili ismi geçiyor mu, algısı ne durumda ve birçok soru kendiliğinden cevaplanmış oluyor. Çalışanların değil üretenlerin işe alındığına da değindiler bir panelde.