hayal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mart 2015 Pazartesi

Oyun Değiştiren Kimdir Duydunuz Mu?

“Sana verebileceğim tek öğüt hayaline sıkı sıkıya sarıl. Zor, ama kendine has bir yol arzuluyorsun. Hayalin senin tek hedefin ve tek destekçin olacak” demişti bir akıl hocam seneler evvel, ona kafamdan geçenleri anlatmış ve yorumlarını istemiştim.
Yaşam koçluğuna başlamıştım, sıkıntı hallerine çözümler buluyorduk.
Hem kariyeri hem ilişkisi berbat durumda kişilerle yol aldık, mobbing konusunda çok güçlü yollar kat ettik. Sonra diyetsiz kilo verdiren süreçlere girdik.
İç hastalıklar ve beyin deformasyonları üzerine doktor kontrollü iyileşmeler ve reformasyon başarılarımızı zaten yakınlarım biliyor.
Ama hayalim dünyaya etki etmekken, müşterilerimden öteye geçemiyordu etki alanım.
koçluk
Ne yapsam diye düşündüğüm vakitler, önce bir dostumun KOBİ olarak dünya devi bir firmayla girdiği savaştaki başarımız, sonra da ülkedeki devlerden birinin kendi sektöründe girdiği çıkmazı çözüşümüz beni bu kulvarlarda da yardımcı olabileceğime ikna etti; Abdi İbrahim, Vodafone, Arçelik…
2013’tü iki parçalı bir hayal kurmuştum ve “şirketlerde kriz çözmek istiyorum” dediğimde hiçbir fikrim yoktu. Ama buna bakmalıyım, çünkü krizlerde boğulan birçok şirket gördüm, oysa fırsatlar bile yaratılabilirdi.
Neyse efendim, 2013 yarısı ve 2014’te kriz çözücü ünvanı altında müşterilerimle güzel hatta çok güzel şeyler yaptık.
Hayalimin diğer parçası ise en geç 2015 ortası itibariyle fırsatlara meyletmekti. Ama hayal bu, zihinde dolaşırken unutulabiliyor. Oysa bir hayali gerçekleştirebilmenin ilk kuralı; onu hatırda tut. 2014 Aralık’ta da hayalimin bu diğer parçasını hatırladım. Master eğitmenimle koçluk yaptık ve sonrasında 1 gün sonrasında telefonum çaldı ve akan sohbetle davet geldi; eski müşterim Fırsatlar Yöneticisi olarak onlarla daha da derin bir çalışmaya girmemi talep ediyordu.
Holding-Statement-Crisis-Management-e1349274572376
Bir sonraki gün başka bir firma da benzer minvalde bir talepte bulundu. Derken neredeyse her çalan telefonda fırsat talebiyle randevu talep ediliyordu.
Bugüne gelelim mi?
Stratejimi revize ettim ve daha büyük oynamaya kararlıyım, çünkü hayalim çok büyük. Artık kriz çözmek bile değil, oyunun kurallarını değiştirmeye niyetliyim. O sebeple kartvizitimi alanlar ‘game changer’ (oyun değiştiren) ile karşılaşıyor.
  • Game Changer olarak ne yaptığımı kısaca belirteyim ki soran olursa bu blogu referans gösteririm. ‘Düzen’ ve süregelen sıkıntılarından bunalan kurumlar,
  • Büyümekten öte sıçramak isteyenler,
  • Sektörde tutunmak değil kendi kuralını koyabilen olmak isteyenler,
  • “Şu sorunu bir aşabilsem hele” diyenler gibi şirketinde veya projesinde mucizeye ihtiyaç duyanlar benim müşterim oluyor.
Dolayısıyla genelde koçların, danışmanların ve hatta ortakların bile çözmek bir yana bakmaya kaçındığı konular, ele almaya çekindiği beklentiler benim çalışma alanım.
Bu sebeple krizleri çözerken en çok kullandığım teknik, koçluk üzerine kendi geliştirdiğim AKUT’tu (Acil Karar Uygulama Tekniği). Şimdi ise yine kendi geliştirdiğim MIRAS (Miracle Strategy-Mucize Stratejisi) ile birleştirerek kullanıyorum.
Klasik bir koç veya danışmanla farkımı umarım ifade edebilmişimdir. Neden web sitemdeki süreç çatlak yumurtayla başlıyor, altın yumurtayla bitiyor, şimdi fark ettirebildim mi?
Sözleşmeler Hukuku, yeni nesil pazarlama, fütürist iş modelleri ve daha birçok inovatif değişimlerim sürecek tabi ki.
Game Changer olarak çalıştığım müşterilerimin dışında bir gelişme daha var; fitili ateşleyen şeylerden biri olduğu için paylaşmak istiyorum.
Eski müşterilerimden, yakın dostum, ödüllerle kalabalık firma TABİT (Tarımsal Bilişim ve İletişim Teknolojileri) Firması’nın Fırsatlar Yöneticisiyim.
Reddettiğim sayısız iş teklifine rağmen neden bunu kabul ettim? Çünkü hayalime hizmet ediyor. Yayılabilen bir yapı kurmak istiyorum, oysa şu an tek başımayım. Bu firma ise tarımsal sorunlara bilişim çözümleri getiriyor, dolayısıyla halkın %37’sine hitap edebilen çözümler yaratıyoruz. Buradan kendime ilham çıkaracağımdan eminim. Ayrıca sosyal gaye, en önemli parametrem, bu firmada bir proje geliştirilirken sorulan ilk şey kârlılık oranı değil, çiftçiye faydalı olup olmayacağı. Zaten bu yaklaşımları sayesinde birçok krizi aşabilmiştik, ulusal ve uluslararası birçok ödül aldılar ve en son NOBEL Barış Ödülü’ne aday gösterilmişilerdi… Artık bu güzel insanlarla dirsek temasında daha da güzel değerler üretiyoruz. 
Bu arada kitap durumumu soranlar oluyor. Takip edenlerin bildiği üzere Sun Tzu’nun 2500 yıl önce yazdığı, dünya genelinde stratejistlerinlerin başucu kitabı sayılan Savaş Sanatı’nı yeni bir vizyon ile ele aldım. Klasik savaş-barış ikileminde değil, sulh mantığında pratik hayattan örneklerle yazdım. Düşmanını yendiğin ya da caydırabildiğin ölçüde sağladığın barış geçicidir. Uygun strateji ile sulh yaratabilirsin ve barıştan çok daha ötesidir. İçerik bitti, yayına da hazır ama dursun şimdilik; çünkü çok daha başka bir kitaba başladım. Zaman buldukça yazabiliyorum, o yüzden yavaş ilerliyorum. Bunu yayınladıktan revizyonumu yayınlamayı planlıyorum.
Ödül Hukuku konseptindeki hukuk felsefesi üzerine kitap çalışmam ise yarım kalacak bir süre daha.
Bu gelişmelerden anlıyoruz ki mesaim iyice doldu. Bu sebeple innomind olarak çalışmalarımı sabah 05:00-07:00 arasında ve haftasonları yürütüyorum genelde. Yeni talepleri de bizzat benden mentorluk alan koçlara ya da güvendiğim dostlarıma yönlendiriyorum.
Yoğun ilginiz için çok teşekkür ederim.
Bir hayalim var ve onu yaratacağım.
Hayalim içinse rüya görmem gerekmiyor, o sebeple daydreamer oluyoruz (gündüzdüşleyen).
Ölürsem de bu yolda öleceğim.
Ancak o hayal için yaşamam gerekiyor.
Peki sen?
Uğruna öleceğin, hatta uğruna yaşaman gereken hayal ne?
hayal

5 Ocak 2015 Pazartesi

Hayalin Kadar Gerçeksin

“Düş var olan tek gerçektir“ (Tanrılar Okulu, D’anna)
Peki düşlüyor musun?
Son günlerde en sık aldığım soru, sohbetlerin en sık uğradığı konu düşler, hayallerle ilgili. Keza yeni yıl da geldiği için buna değinmek istedim.
Konu hayaller olunca fark ettiğim 3 tip insan var.
unicorn
C insanı hayal kurmaz, gerçekçidir. Kazara hayallere dalmışsa, ahmaklığı kesmek için kendini acilen durdurur. O sebeple sohbetlerimizde beni de uyarırlar; “Gerçekleri göz ardı etmeyelim Mustafa!“ Gerçekler nedir pekala? Algıladığımız şeylerin ortalama düzlemidir bana göre. Algı sınırlarım faturalarla ölçülüyorsa faturalarıma göre yaşarım mesela; faturalarım kadar kazancım, çünkü faturalarım kadar üretimim vardır. Düşler daha liseye başlamadan bitmiştir, küsülmüştür hayata, içeride ahlar vardır, sessiz çığlıklar… Geleceğini KPSS’ye veya benzeri durumlara adayanları genelde bu sınıfta görüyorum.
B insanı hayal kurar. Ama bol bol hayal kurar ve sadece hayal kurar, o kadar. Hayalperest tabirinin sebebidir. “Şöyle olacaktı ki ah bunu yapacaktım“ gibi dış şartlara bağımlılık boldur ve bu dış şartların olmamasından ötürü hayallerini yaşayamaz. Hayatı birçok konuda bölünmüştür; C sınıfı gibi tek düze değil ama aşırı parçalıdır genelde; iş ve özel hayat, hayaller ve gerçekler, yapılabilir ve umulabilir şeyler… Bölünmüşlük yayılır gider. Hayal kurarlar, ama göz ardı edilemeyecek gerçekleri vardır. Bazı B insanlarındaysa hayaller vardır ve ona yönelik planlar kurarlar. Mesela hayali kendi işini kurmaktır, bunun için bankaya girip 2 sene çalışıp sermaye biriktirmeyi planlar. Bu ve benzerlerini defalarca duydum ve yapan bir kişiyle tanışmadım. B insanları gerçeklik durumuyla ilgili azıcık sıkıştırıldığındaa “N’apayım, ben böyleyim“ der şirin bir omuz hareketiyle. Sıkıştırılmamak, anlayış isterler.
Sert gelebilir belki, ama bence korkaktır B insanı! Hayal kuracak kadar cesur, ama o hayale yönelik adım atamayacak kadar korkak! Mutluluğu bir şeylere bağlıdır! Piyangodan birşeyler çıkarsa, falancayla voleyi vurursa… Şartlara bağlı mutluluk!
A sınıfı insan ise gündüz-düşleyenlerdir (daydreamer)! Tek gerçekleri vardır; hayaller! İnsanların gerçeklerini umursamazlar, çünkü herkesin hayali kendine!
Tarihteki imkansızları yapanlar bu sınıftandır. Akademisyenler, girişimciler, ev hanımları, doktorlar, herhangi bir kişi bu sınıftan olabilir, çünkü gerçekleri meslekleriyle sınırlı değildir. Memurlar bile A insanı olabilir, memur zihniyette olmadığı sürece!
Sorumluluk duyguları da yüksektir A sınıfı insanların; bir yere, bir topluluğa, bir hayale, bir ideaya ait hissederler ve o aidiyet vesilesiyle çalışırlar, üretirler, fark yaratırlar!
C’den zaten farklı, düşleyebiliyor A sınıfı; B’den farkı ise hayalini icra edebilmesidir. Hayal, akıldan geçen şeylerden ötesidir, hayal kurmaktan ötesi gereklidir onun için! B insanı hayallere sahip ama gerçeklerle sıkışmışken A insanı düşler ve gerçeğini, gerçekliğini o hayale taşır. “Gerçekleri göz ardı etmeyelim“ cümlesi şekil değiştirir; “düşleri göz ardı etmeyelim Mustafa!”
İngilizce bir deyiş var; to walk the talk. Söylediği üzere yürümek diye tercüme edilebilir. A tipi insanlar için söylenen bu söz, düşlediğini icra edenler diye kullanılabilir (to walk the dream).
dreams-01
Sen neredesin peki, düşünüp, değerlendirip benimle paylaşır mısın?
Peki ben kendimi nerede görüyorum, hangi sınıfa giriyorum? Dürüst olmak gerekirse A diyemem, takipçilerim hayallerimi yaşadığımı düşünse de dürüst olmalıyım; gerçek kalıplarım hala var, kırmaya devam ediyorum! O sebeple A- veya B+ derdim kendime.
Bana sahiciliğimi sordular geçen gün, düşlerimin gerçekliği kadar sahici buldum kendimi.
Belki de düşler bu kadar önemli olduğu için tanımak istediğim kişiye hayalini soruyorum, çünkü hayalin kadar varsın, hayalin kadar gerçeksin!
Yakınlarım bilir, çocukluğumda miskindim. İleride konuşarak para kazanmak istiyorum diyordum mesela. Konuşarak yapılan bir mesleğin, düşünme becerileri üzerine bir mesleğin bu kadar yorucu olduğunu bilmiyordum. Ama farkında olmadan bugün yaşadığım çocukluk hayalim, düşündüğümden çok daha büyük haz veriyor!
2009 yılındayken krizlere yönelik bir işim olmasını hayal etmiştim. 2007-2008 krizlerindeki deneyimli ama beceriksiz yönetici danışmanlarını görünce genç yaşımdayken bu konuda çalışmak istiyorum demiştim.
2012-2013 çalışmalarım özellikle 2014’te krizler üzerinde isim yapmamı sağladı. Güçlü bir hayali yaşadığım için 2014 yılında çalıştığım müşterilerime ve krizlerine sonsuz teşekkür ediyorum. Sadece sorunlar değil, sadece krizler değil, çözülmesi imkansız görülen krizler, karar alınamayacak krizler, karmaşık krizler, danışmanların, koçların, şirket ortaklarının kaçındığı krizler benim oyun alanım olmuştu.
Aynı şekilde 2013’te bir hayal kurmuştum; 2014’te krizlerde isim yapmak istiyorum ama en geç 2015 yarısında fırsatlar üzerine çalışmayı diliyorum demiştim kendi kendime. Kartvizitimi alanlar bilir; unvanım kurucu,  müdür, koç falan değil, kriz çözücü. 2015’te bunun önce bilincimde sonra da kartvizitimde fırsatlara yönelik değişebilmesini istiyordum.
Keza fırsatlarla ilgili ne yapılabilir ki?
2010’da bir blog yazmıştım; krizler ve riskler üzerine. Kriz yönetiminde fena sayılmam, öngörü kabiliyetimi geliştirerek risk yönetimine yoğunlaşmak istiyorum demiştim. Belki bir gün oradan da ötesine geçerim, öngörü ve avantaj kabiliyetimi geliştiririm fırsat yönetimi yaparım diye de devam etmiştim. Henüz fırsat yönetimi diye bir tabir yoktu, varsa da bilmiyordum.
Birkaç sene sonra merak edip araştırdığımda fırsat yönetimine dair vasat sonuçlarla karşılaştım. Bugünse, yeni yıl başlamadan yeni müşteri taleplerim fırsat yöneticiliği üzerine. Detayları vakalar üzerinden zamanla paylaşırım.
Danışmanların müşteri bulamadığı, koçların iş aradığı bir dönemde, daha önce olmayan bir tabir üzerinden talepler gelmesi nasıl mümkün oldu? Gerçekler ne oldu?
 
Ben gerçeğe gerçek demem,
Gerçekliği ben düşlememişsem!
 
Şimdi çok daha büyük bir hayalim var, 2015’te de bunların %20sini tamamlayabilmek istiyorum.
Sen de hayalinle hayalime ortak olmak istiyorsan, düşlerin gerçekliğine dahil olmak istiyorsan kapım da hep açık, gönlüm de.
Hadi hayal kur! Gönlünden geçtikçe içini titreten, uğruna ölebileceğin hatta uğruna yaşaman gereken hayalin ne? Sonraki adımda da hayaline göre planlar kurabilirsin, gerçekliğine getirecek adımları tasarlayabilirsin.
Hayalini benimle paylaşmak ister misin?
walt-disney-quote

19 Aralık 2014 Cuma

İşe Alım Dediğin

İşe alım anlatmayacağım, girişimcilik de anlatmayacağım, iş aramayı da anlatmayacağım. İnsani temeller ve meyveleri üzerine yazacağım bu sefer ve tabi ki bunun iş hayatımızdaki beklenmeyen etkileri. Koşturmalı gündemimizden ötürü üzerinde pek de duramadığımız şeylerin beklemediğimiz sonuçlarını merak ediyor musun?
Yıllar önce bir mülakat daveti almıştım. Gittiğimde öğrendim, ilgilenmediğim bir iş dalıydı ama müstakbel müdürüm o kadar etkilemişti ve motive etmişti ki, tamamen beceriksiz olduğuma inandığım satış işini bana satmıştı.

is-teklifi
Başka bir vakit arkadaşımın patronu benimle çalışmak istiyordu. Zaman zaman firmalarına ziyarete giderdim, projeleriyle ilgili sorunlarını çözerdim öğrencilik zamanlarında. Tam zamanlı çalıştırmak istemiş ama beni kandıramayacaklarını düşünmüşler. Bilmediğim bir alandı ama tam da istediğim gibi bir işti; rakiplerde bile firma ve benim adım anılmaya başlanmıştı.
Orada zamanımın dolduğunu düşündüğüm zamanlardaysa annemin bir arkadaşı eve sık sık gelip gitmeye başlamıştı ve benimle çalışmak için ısrar ediyordu.
Çalışan olduğum zamanlardaki tekliflerden aklımda kalanlar bunlar.
Kişisel sürecim, girişimcilik çabalarımda ise birçok kez yatırım ve ortaklık teklifi aldığım gibi yine iş teklifleri de alıyordum. Koçlukla yaptığımız başarıyı insan kaynakları müdür olarak yürütmemi istiyorlardı mesela. Hayalime hizmet etmediğine inandığım için reddediyordum kibarca.
yeni-mezunAma hep merak da etmişimdir, acaba bir fiyatım var mı diye.
Neyse efendim, son aylarda geyik yapıyorum bazen işveren arkadaşlarla. Malum diplomamı alabildim sonunda, yeni mezunum, sigaram da yok, yabancı dil var, Word-Excel’de iyiyim, yardımcınız olayım diyorum.
Belki benimki latife ama baba bey hazretleri önerdi: “oğlum artık mezunsun, e yabancı dilin de güzel, sorun çözmede de isim yapmışsın, stratejiye falan kafan baya basıyor, maşallah çevren de var; bir firmada yönetimde işe girsen ya, sigortan falan da yatar!”
Bir aile büyüğümüzün teşbihleriyle girdiğim fakültemden babaannemin adağıyla mezun oldum, babamın duasıyla da işverenler dürtüyor beni.
Peki biraz işe alım konuşalım mı?
Malumundur İK uzmanı değilim, sadece insan uzmanıyım diyebilirim. Mülakatları da pek bilmem; ama en sık aldığım iş teklifleri “şu işi sen yürütsen ya/yapsan ya Mustafa!” şeklinde.
Oysa geçen gün farklı bir şey oldu: birlikte güzel süreçlerden geçtiğimiz eski bir müşterim, yakın dostum ofisine davet etti.
Bir işten bahsettiler kabaca, detaya henüz tam girmediler ama heyecanlandıkları kesin. Ufak ufak bazı şeyler söylüyordu Genel Müdür ve yardımcısı, ben de kimlerde bu özellikler olabilir diye zihnimi taramaya başlamıştım, benden çalışan önermemi isteyecekler sandım. Bunu tahmin eden yönetici uyardı: “zihnini yorma, sana teklif edeceğiz” diye. Genel Müdür de “a, tabi” diye devam etti. “İşi anlatınca sen de göreceksin, senden başka layıkıyla yapacak kimse yok!”
Network marketing yapan arkadaşlar da konuya böyle giriyor genelde! Yine de ben ve bir dostumdan başka kimseyi beğendiğini görmediğim, duymadığım bir liderden böylesi sivri bir övgü beklemiyordum.
“Firmamıza katkıların yadsınamaz. (Kriz yönetimi ve çalışan yönetimi üzerine çalışmıştık. Kaos dolu firma kahkahalı bir ofis oldu) Şimdi ise seninle çıtamızı yükseltmeliyiz!“ diye yeni bir salto geldi.
Koltukların çok kabarmıştı ve hep bahsettiğim yerden geldiler: firmalar ekip üyelerinin hayaliye kendi planlarını buluşturabildiği nokta onu tavlar!
Man and MoneyŞimdi iki saniye buradan çıkalım, bir şey paylaşmak istiyorum. Müşterilerim benden çok memnun olsa bile kişisel bir kaygım var: rambo olmak! Tek kişi değil de ekip olabilmeyi hep istedim, merak ettim, ama nasip olmadı henüz. Ekiplerin içinde bile tek başınaydım açıkçası.
Diploma sebebiyle başlayan askerlik sürecinde askerlik şubesinde geçirdiğim zaman beni düşündürtmüştü, kişisel duruşuma uymayan mekanlarda zaman geçirsem, tanımadığım ya da zorunda olduğum kişilerle vakit geçirsem yeni deneyimler olmaz mı dediğim bir süreçteyim.
Bu düşüncelerimi ve ramboluk halini bildiği için genel müdür buradan geldi bana. Bitmedi; web sitem ve bloğumdaki paylaşımlardan kendince bir eksik fark etmiş ve onu birlikte gidermeyi önerdi. Ders çalışmış resmen!
Bu girizgahı geçelim artık, işin detaylarını anlattığında yutkunduğum anlar oldu. Bilardoyu düşün, siyah 8 sokan kazanır Amerikan Bilardoda, zamansız sokansa kaybeder. Oyuncu 8’e sıra gelince sokmalıdır, rakibinin sokmasını engellemek içinse 8’i veya beyaz topu saklamalıdır. Firmanın benden istediklerinde ise önümde hep siyah 8 var ve biri sokulunca yeni siyah 8 geliyor masaya. Ya sokmalıyım ya da zamanlama sebebiyle saklamalıyım. Diğer yedi top yok, hepsi siyah 8! Öngörü, yaratıcılık, diplomasi, strateji ve üç beş beceri daha inşallah!
Düşününce baktım, aday önerisi dahi çıkaramadım kafamda, “ya aslında şu kişi de olabilir“ diyemedim. Eğer sen veya tanıdığın birileri varsa tanışalım isterim, çevremde olmanızdan onur duyarım, bilgi alışverişi yaparız.
Teklife gelirsek, tipik bir Y kuşağıyım. Fiyatım yok ama dikkatimi çekmeyi başaran teklifler de varmış efendim. Koca bir gün değerlendirmekle geçirdim. Keşke dedim AKUT (Acil Karar Uygulama Tekniği) hizmetimi biri de bana yapabilseydi.
İşlerimin güzel olması ve gittikçe daha da güzelleşmesi sebebinden midir bilmiyorum, gelir durumunu sorma gereği bile duymadım. Pozisyon karışık ve henüz resmiyete dökülmedi, detayları o sebeple belki zaman içinde paylaşırım.
Gelelim işe alım yapan arkadaşlara önerilere: adayı araştır. Adaya gösterilen değer adayın da sana değer vermesini sağlayacak. Şımarık adaylarda sempati uyandırmayı bile sağlayabilirsin. Ayrıca onun hayaliyle firmanın planlarını örtüştürebildiğin ölçüde “biz“ olursun. Bununla ilgili HERO hizmetime ve başarı hikayelerine bak derim.
Adaylar: katma değerini ortaya çıkar ve muadillenemeyecek, kopyalanamayacak özelliklerine bak! Yıllar önce de bir firmada meditasyondan sorumlu yönetici diye sıfatlandırılmıştım. Bölge müdürüm “sen meditasyonunu yap yan odada, satışa çevirme işini ben yürütürüm“ demişti, çok işe yaramıştı. Bu firmada da teklif edilen 2010’da ortaya attığım fırsat yönetimi kavramı üzerinden geldi, keza web sitem firsatyonetimi.com.
yaratici-cv-600x300
O zaman sorular geliyor:
Katma değerin, diğer çalışanlardan ayrıldığın özelliğin ne?
Hayalin ne? Bu hayal yolculuğuna kimleri veya ne tip firmaları hayal ortağı edinebilirsin?

1 Eylül 2013 Pazar

Haykırış Vakti!




Eskiden “eylülüm geldi” derdim. Depresifleştiğim vakitlerin en yoğun olduğu dönemler eylülde olurdu genelde.
Zaman içinde hayata bakışım değişti, başkalarının da değiştirme süreçlerine yardımcı olmak nasip oldu. Öyle ki artık sorunlar, kendimizi gerçekleştirebileceğimiz fırsatlara dönüşmeye başladı…
Sanki her “Aman!” dediğimizde, içimizde saklı bir güzelliğin dışa vurum haykırışları…
Eylül kelimemiz nereden geliyor diye baktım. Üzüm zamanı diye Aylül’den geliyormuş.
Orijinali içinse basit ve yalın yaklaşımlar var; yedinci aya atfen 7 anlamına gelen Septem’den geldiği söyleniyor.
Ama bir yaklaşım da eski Türk kaynaklarından geliyor, Avram Galanti Bodrumlu aracılığıyla; “Akadlıların altıncı ayıdır ve sevinçten haykırmak anlamına gelir”!
Yaz dönemi bitti bitiyor. Sezonlar da krizleriyle, fırsatlarıyla açılıyor.
Peki yeniden başlayan bu döngüde sizin haykırışlarınız ne olacak?
Bu yeni sezonda hangi hayallerinizi gerçekleştirmek istersiniz? (Hayal demişken şu linkleri okumanızı öneriyorum:
ve

Kendi değerlerinizi ne denli yaşayabileceksiniz bu yeni döngüde? (Değerlilik üzerine eski bir yazım için http://mustep.blogspot.com/2012/08/kac-lirasnz.html linkine bakın derim.)
Sorunlar hep vardır, olacaktır. Çünkü o engellerden sıçradıkça kendinizi daha çok gerçekleştirebilirsiniz.
Yorumlarınız, talepleriniz ve çok daha fazlası için iletişebiliriz: cozum@mustep.com
Ve son not: 1 Eylül Dünya Barış Gününüz, barışınıza ilham olsun!