2 Ağustos 2011 Salı

Heyecandı istediğim


Her şey bu foto ile başladı. Ya da başlamış olan şeyin acısını, bu foto gün yüzüne çıkardı.
Dikkatli bakın lütfen ve ne gördüğünüzü ifade etmeye çalışın.
Ben ne gördüm? Heyecan!
Bende olmayan bir şey, en azından şu günlerde.
Aynanın karşısında çok taklit etmeye çalıştım bu adamı. (aslında adı Sir Simon Rattle ve fotoyla ilgili haber için buraya tıklayabilirsiniz, ancak ben "bu adam" ile devam edeceğim)
Olmadı. Çünkü heyecanlanabileceğim bir şey bulamadım. İşim heyecan vermiyor artık. Bir süredir bu böyle. Mükemmel olduğumu sanmıyorum, ama çok iyi olmak da heyecanı kesmese gerek.
Eğitimlerimde kendim için riskli unsurlar barındırmaya çalıştım, olmadı.
Koçlukta çalışılamaz denilen durumlarla çalıştım, yapılamaz denilen tekniklerle uğraştım...
Girişimci Koçluğu, zaten tek başıma olduğum bir sektör, mihenk taşı bulamadım...
Timur'un (Timur Tiryaki) çok sevdiğim bir sorusu var; "aşık olduğun fikri söyle bana"
Bulamadım. Uzun bir zamandır ne birine aşk besledim ne de bir fikre aşık oldum. Bir vizyonum var ve ona aşık hissediyorum kendimi, ama heyecan yine duymuyorum, yine duymuyorum.
Sanırım Osho'nun "aşktan vazgeç, aşk arzulamaya, arzu beklentiye, beklenti hayal kırıklığına, hayal kırıklığı da üzüntüye sebep olur" sözünden olumsuz anlamda etkilendim ve daha derviş olmadan Diyojen gibi yaşamaya başladım. (Diyojen, meşhur, "gölge etme, başka ihsan istemem" diyen, dünyevi şeylere sırt çeviren düşünür)
Bu gece ödevim vardı, aşık olduğum şeyi bulacaktım.
Var bir şey ama ne...
Saat şu an 05:36 ve ben yaklaşık 10 saattir oturmuş kendim üzerimde çalışıyorum ve sanırım buldum: Yazmak!
Eh, bunda, geçen gün Derya'nın (Derya Akkaya) "neden kitap yazmıyorsun, bu birikimi paylaşmıyorsun?" sorusuyla, İndigo Dergisi'nin Yazı İşleri Müdürü, Hale'min yazılarıma övgüsünün de çok büyük etkisi var.
İlkokuldayken şiirler yazardım, öyle ki birçoğunun bana ait olduğuna dahi şüpheyle bakarlardı. Sonra ortaokulda kendime ait bir çizgi geliştirecek kadar ilerlemiştim şiirde de düz yazıda da. Hatta bırakmama bile bu gelişme sebep oldu, çünkü Türkiye derecesi yapmıştım ve beklediğim saygıyı görmemiştim.
Salak ben:) Çocuk ben:)
Şimdi o çocukluğu affediyor ve tekrar yazma kararı alıyorum.
Web sitelerimin hepsinin içeriğini ben yazıyorum,
Blogumda yazıyorum,
Bazı dergilerde yazıyorum,
Hiç bir yerde yayınlanmamış, 30a yakın defterimde de yazım var...
Ama daha ciddi sarılacağım buna.
Hatta sarıldım bile.
Çağlayanlar gibi gürüldemiyor, ama biraz hareket geldi kalbimle diyaframım arasına:)
Düşünsel Eskizler üzerine, notlarım, gözlemlerim üzerine bir kitap,
Zihin Haritalama metodundaki kendi kattığım değerlere yönelik bir kitap,
Girişimlerin psikolojik altyapısı üzerine çalıştığım Girişimci Koçluğu üzerine bir kitap
Ve çocukluk hayalim, kendimle röportaj üzerine bir diyalog düşünüyorum.
Bugün ilk çalışmaları yapıp, hangisi meyve veriyorsa, onun üzerine gideceğim:)
Az biraz düşününce durumumla, Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre de ihtiyacım buydu: Kendinizi gerçekleştirebilmek için, öncelikle değerler konusunda tatmin olmalısınız. Bunun için de sevgiyi hissetmelisiniz. Ben ise son zamanlarda, web sitesiydi, projelerdi, eğitimlerimi geliştirmekti... Büsbütün bir işkolik olup sevgiyi unutmuştum diyebilirim. Ne kendimi ne başkasını ne de Enerjiyi...
Bu tempoda kalbimi özel birine açabileceğimi sanmıyorum, ama neden meditasyon yapmayayım ki... Bir süredir onu da yapmıyordum.
Biraz kendime bakma zamanım gelmiş:) ve bu sorguyu heyecan üzerinden çıkardım.
Sizin hayatınızda heyecan var mı?

2 yorum:

  1. Mustafacim... Ne guzel yazmissin... Benim son yaziminda basligi heyecan ile ilgili idi. Ancak icerigi tam tersi bir durum malumun... Demekki ikisinin arasi en keyiflisi dedim yazini okuyunca.... Kitabini 'heyecan'la bekleyecegim :)

    YanıtlaSil
  2. Senin yazını da okudum Rana:) bence çok hoş yazmışsın.
    Heyecan tek kelimeyken, buna farklı pencerelerden bakmışız:)
    "Farklılıkların temel sebebi tecrübe ve o tecrübeyi nasıl işlediğimiz" dersek, işte durumumuz özetleniyor sanırım.
    Bu arada, bahsettiğimiz yazının linkini de verelim: http://ranapendar.blogspot.com/ 22 Temmuz 2011 tarihli blog yazısı:)
    ve haklı olduğunu düşünüyorum; ikisinin arası, DENGE'si en keyiflisi olsa gerek:)

    YanıtlaSil

Yorumunuzla blogu zenginleştirdiğiniz için teşekkürler :)))