31 Temmuz 2013 Çarşamba

Sosyal Medya Sanılanın Ötesi

Sosyal medyayı aktif olarak kullanan birisiyim. Ancak her portala da geç girdiğim bir gerçek! Facebook'a mesela, artık davetiyelerden sıkıldığım için girmiştim, sonra hızla aktifleşmiştim.
Benzeri twitter için de geçerli. Öneri ve ısrar neticesinde orada aktifleşmiştim, sonrasında hoş bir ivme yakaladığımı düşünüyorum.
Linkedin'den sık sık tebrik ve teşekkür mailleri alıyorum. Pek kullanmıyorum ama 1000 üstü bağlantım var, iki dilde profilim ve birçok tavsiye mesajım yayında.
Bloguma da geç başlamıştım. Bugün ise 200ü çoktan geçti paylaşımlarım.
Bunları ve daha fazlasını yürütürken net bir strateji izlemiyordum ve bu noktada dostum Fatih Murat Eyioğlu destek oldu.
Bilgi İletim Firması'ndan bahsetmek istedim ben de.
Son günlerde daha etkili tweetler atmamı onlara borçluyum diyebilirim.
Böylece hitap ettiğim kitleyi netleştirebiliyorum ve bu kitlenin ihtiyaçlarını biraz daha iyi anlayabiliyorum.
Sahip oldukları programlar neticesinde yazılarımın okunma gücündeki artışı gözleme imkanım da oldu. Böylece Türkiye'ye has sessiz takipçiler ne gibi yazı yazmamı istiyorlar, biraz daha iyi görebiliyorum.
Siz de bu veya benzeri bir ihtiyaç içindeyseniz, selamımı vermeniz yeterli. Buraya tıklayarak Fatih'lerin çalışmalarına göz atmanızı öneririm.


23 Temmuz 2013 Salı

Hafıza Güçlendirmek İçin Birkaç Tüyo



Hafıza sanırım zihin hakkında yaratıcılıktan bile daha çok merak ediliyor. Uzmanlık alanım zihin olunca hafızaya dair de sık sık soru alıyorum. Hafıza tekniklerinde gayet başarılı hocalar olduğu için onlara yönlendiriyorum genelde eğitim isteyenleri.
Geçenlerde de bazı notlarımı buldum hafıza üzerine, paylaşayım istedim. Üzerine bir tv programında da zihin, hipnoz, elektromanyetik dalgalar vs işlenirken  en çok sorular hafıza üzerine geliyordu. Zamanı dedim! Umarım faydasını görürsünüz.

Gün geçtikçe materyalistleştiğimiz için öncelikle fiziksel şeylerden bahsedeyim.
Hafıza beyinle mümkündür, beynin işleyişi ise genlerimizden de güç alıyor. Yani hafızası iyi bir ebeveyn soyundan geliyorsanız, şanslısınız, kuvvetli bir hafızaya yatkınsınız.
Testesteron hafızaya iyi geliyormuş. Ama açıkçası bundan çok da emin değilim. Çünkü disiplinlerarası çalışmam gösterdi ki cinsel hormonlar ve özellikle cinselliğin vuku bulması ile gelen boşalma, bazı elementlerin yüklüce kaybına sebep oluyor. Özellikle erkekler boşaldıklarında yoğun çinko kaybına uğrarlar ve bu da beyin için, özellikle hafıza için önemli görülüyor.
Beyin demişken, nörolojik rahatsızlıklar hafızayı kötü etkiliyormuş tabi ki. Kanser ve depresyon da kötü etkiliyormuş. Tiroid rahatsızlığı, koroner arter hastalıkları, ölçüsüz stres, travmalar, sigara, uyuşturucu ve ilaçlar, özellikle psikolojik ilaçlar hafızayı kötü etkiliyormuş.
Ölçülü stres ve tadında alkol, hafıza için iyi ve beslenme alışkanlığınız ise hafızanıza güç katıyor.
B vitamini ile antioksidan özellikli C ve E vitaminleri ve fiziksel egzersizlerin hafızayı güçlendirdiğini zaten duymuşsunuzdur.
İyi yağların da kullanımı da olumlu etkiliyormuş.

Peki iyi bir hafıza için psikolojik olarak neler yapılmalı?
Notlarım arasında en çok ilgimi çeken, yeni şeyler öğrenmek! Malum, işleyen demir ışıldar!
Bu öğrendiklerinizi birbiriyle ilişkilendirmek ise hafızayı güçlendirir. Çünkü beynimizde gerçekleşen her öğrenme, bir yol yaratır. Siz bu öğrenilmişlikler arasında ilişkiler kurdukça o konuyla ilgili yollar da artar. Böylece hatırlamak için tek bir yol yerine yollardan birine dokunmanız yeterli olacaktır. Zaten Üzenginin Yolcuğu eğitimimde zihnin bu şekilde haritalanmasına dair beceriler paylaşıyorum. (Zihin Haritaları hakkında örneklere bakmak ve bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz)
 
Vitamin tüketimleri, Omega 3 (özellikle yağlı balıklarda bulunur, hap olarak da haricen alınabiliyor),  yanında özellikle yemeye dikkat ettiğim karnabahar, çiğ badem içi, ceviz ve havuç. Havucu, cevizi zaten duymuşsunuzdur. Çinko zengini ne var diye araştırırken öğrenmiştim çiğ bademin güzelliğini. Karnabaharı ise sık yiyorum ve en çok da çiğ seviyorum, denemenizi öneririm. Sonra bir gün merak ettim, bu karnabaharın ne faydası varmış diye aramıştırmıştım ve mutlu olmuştum. Beyin için gayet faydalı.
Az miktarda alkol ve kararında uyku (ne az ne çok) beynin gevşemesini sağlıyor. Stres yönetim becerisi de, ölçülü stres yaşamanızı sağlar ve stresin faydalarını görürsünüz, adrenalin salgılarsınız.
Düşüncelerinizi ve hayatınızı organize edebildiğiniz ölçüde de hafızanızı geliştirirsiniz.
Sosyalleşme sürecinizi hızlandırın! Yeni yeni insanların arasına karışın, doping almış gibi olacaksınız.
Ben kıdemli bir networker’ım mesela (iş ağı kuran, geliştiren kişi). Birçok etkinlikte, bir sürü insan tanıyorum ve çoğuna adıyla hitap edebildiğim gibi işini, ailesini, son projelerini de biliyor ve ona göre konuşuyorum. Merak ediyorlar nasıl akılda tuttuğumu. Hepsi yeni bir bilgi ve ben öğrenmeyi hele ki insan insana öğrenmeyi seviyorum. Ve ayrıca hepsini aklımda tutmuyor, ezberlemiyorum. Zaten zihnimde o kişinin siması, ses tonu, yürüyüşü ve başka özellikleri etkileşimli bir harita kuruyor. Bir hareketinden diğer detaylarını hatırlayabiliyorum.
Siz de sosyalleşin, yepyeni insanlar size yepyeni düşünme becerileri katacaktır!
Öneriler arasında en önemlisi; pozitif tutum. Bu, beyninizin daha canlı çalışmasını sağlayacaktır.
Çinko meselesine bir daha dönmek istiyorum konuyu kapatmadan önce. Hiçbir yerde okumadım, sadece kendi bulgum.
Çeşitli çalışmalarım çinkoyu işaret ediyordu. İlginizi çekebilecek bir örnek üzerinden paylaşayım birini.
Özet geçiyorum bilgileri; erkekler yaşlandıkça seks kabiliyetleri azaldığı gibi beyin sağlığı açısından da daha az seks yapmaları öneriliyor. Çünkü her boşalmada bol miktarda çeşitli minerallerden kayıp yaşanıyor. Bu minerallerin etkilerini inceledim ve vücut için faydalarını, menilerle en çok kaybettiğimiz çinko ve beyinde işlevlerin çoğu çinko aracılığıyla yürütülüyor. (Burada teknik veya anatomik bir ifade bilerek kullanmıyorum, hatta özet geçerek hareket ediyorum.)
Bekar erkekler cinselliği biraz daha sağlıklı bir programla yaşarsanız, özellikle de mastürbasyonu azaltırsanız, çinko tasarrufu yapabilirsiniz.
Neyse, çinkonun hafıza üzerindeki etkilerini başka yollarla da kendimce tespit ettikten sonra bazı denemelere başladım ve gözle görülür sonuçlar aldım. Çinkoyu en rahat çiğ bademle alabiliyoruz. Bir avuç kadar yerseniz, süper olur.
İlişkilendirme konusuna daha önce de defalarca değinmiştim; ilgili ilgisiz mevzuları birbiriyle ilişkilendirdiğinizde yaratıcılığınız artar diye. Tüm bu süreçlerde hafızanız da gelişir.

Mesela şu an bu yazıyı Levent semtinin içinde saklı Dilek Sabancı Parkı’nda yazıyorum. Ağaçlar hışırdıyor. Ağaçlar Belgrad Ormanı’nda da çok hışırdıyor. Üstelik orası daha serin, malum orman. Ormanlar havayı serinletebiliyor. Belgrad Ormanı’na giderken yaya gidemezsin, mecbur araba kullanacaksın. Arabaların klimaları da çok serinletebiliyor. Ama ormana giderken klima kullanarak sera gazına sebep olmak da bir ikilem gibi sanki. Ağacın metabolizması da ikilemden teklik değil mi? Yerden alıp göğe uzatıyor. Belki de bunu en gösterişsiz ve en yüce şekilde yaptığı için her öğretide ilahi kabul edilir. Vs…

Burada şöyle tüyo var; beyniniz yer ve rotaları, sayı ve nesnelere göre daha iyi hatırlıyor. Hafızayı güçlendirmek için öyküleştirmeden yararlanabilirsiniz.
Hatırlaması güzel öyküler yaşayabilmeniz dileğiyle...

21 Temmuz 2013 Pazar

Tıpkısının Aynısı Kendisi Değildir



Geçen gün bir tanıdığım telefonunu yeniledi. Benim indirimle 1700 Lira’ya aldığım üründen, kaçak olarak 750 Lira’ya temin etti.
Güvendiği bir arkadaşı kullanıyormuş ve sakatlık çıkınca adam gelip çözüyormuş. Devasa vergiler ödediğimiz için ve bu telefon da kaçak olduğu için o kadar fiyat farkı vardır diye düşünmüştüm.
Telefonu aldı ve gösterdi. Bir şey gözümü tırmalıyor ama ne olduğunu bilmiyorum. Biraz yavaş gibiydi teleon. Sanırım ekran filminden dedim. Ben filmsiz kullanıyorum ve bu telefonda bir film var.
Ayarlarında birçok şeyi açamıyorum. Sanırım işletim sürümü farkından.
Telefon, konuşurken aşırı ısınıyor. Bu da üretim hatası olsa gerek.
Engelleme işlevini denemek istedim. Benim telefonumda engelleme ayarının altında birçok alt ayar var. Bu telefonda ise sadece engelleme aç-kapa. Engellemeyi açtım önce, sonra da aradım. Normalde beni meşgule atması gerekirken çalıyordu, yani engellemiyordu. Diğer başka ayarlarına baktım, telefona has özelliklerine, hiçbiri çalışmıyordu.
En son aklıma kalemimiz geldi. Bu telefonların en temel teknoloji farkı, kalemleri ve kalemine göre ekran teknolojisi.
Kalemini çıkardım, benim telefonunkiyle kıyaslarsak çok dandik gözüküyor. İnce bir dizaynı var ama S Pen dediklerinden değil sanırım.
Emin olmanın tek yolu var, kıyaslamak.
Tekrar denedim, benim kalemim arkadaşın telefonunda çalışmıyor. Arkadaşın kalem de benim telefonda çalışmıyor.
Eski telefonumu da çıkardım ortaya. Benim kalemi eskisinde kullanamamıştım, ekranı normal diye. Kontrol ettim yine, benim kalem o ekranda da çalışmıyor, ama arkadaşın kalemi o telefonun ekranında çalıştı.
Daha azla sorgulama gereği duymadım, bu Note 2 görünümlü başka bir şey.
Arkadaş sordu ne yapacağını.
Yeni telefon almak istese bu parayı verecekti. Zaten büyük ekran bir telefon istiyorsa bunu kullanmasını, ama sahte bir telefon olduğunu, aslında sahte bile değil, başka bir şey olduğunu söyledim.
Satan kişi uyarmadı mı dedim ya da satan kişiyle tanışıklığı sağlayan ortak arkadaş?
“Birebir aynısı” demiş.
Birebir aynı olmakla kendi olmak farklıdır.

Rol modellerinizi düşünün. Empati olayını düşünün. “Onda işe yaradı” diyerek kendinize uydurmaya çalıştığınız ilaçlarını düşünün.
Kopyala yapıştır süreç yönetimi çabalarınızı düşünün…
Birebir aynısı, kendisi değildir!
Karşımızdaki kişiyi bir şeylerle suçlarken de aynı durummuş gibi bakıyoruz. Geçmişteki bir hatayı temcit pilavı gibi pişirip pişirip önüne getirebiliyoruz! Oysa dün dünde kalmalı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek gerek!
Sanırım koçluğun en sevdiğim kuralı; durumsallık!
Her duruma benzerlerinden ilham alarak ama kendine has özellikler çerçevesinde bakma sanatıdır durumsallık!
Siz de herkesten ilham alabilirsiniz ama kendi özgünlükleriniz üzerine durmalısınız!

Bir adım daha üretim

Üniversite dinleyicilerimden bir arkadaşın ricası üzerine bir yazı kaleme aldım ve o da web sitesinde yayınladı. http://www.aktifgirisimci.com/girisimcilik/bir-adim-daha-uretim linkinde yayınlanan yazımı buyurun.

Üretmek her şeyin anahtarı!

Mesela depresyonun en temele sebeplerinden birinin, üretmeme duygusu olduğunu biliyor muydunuz?

Kişi kendisini içinde bulunduğu ortama ait hissedemez, bu ve benzeri sebeplerle de üretemez!
Bireysel psikolojideki bu durum endüstriyel, örgütsel psikolojide de böyledir! Mobbing gibi vakalarda çalışanın veriminin düşmesindeki en temel sebeplerden birisi, yaptıklarının değer üreten bir sonuç getirmediğine dair inançtır.
Üretmek, ulusal 2023 hedeflerimiz içinde de var, değil mi?
500 milyar Dolar deniyor mesela ihracat hedefi için, bugün de iyi bir rakama sahibiz zaten. Nasıl peki?
Üretim mantığımız, dahilde işleme rejimi sayesinde bu rakamları yakaladık! Yani 10 Liralık bir ithalat yapıyoruz, ülkemizde işliyoruz, 11 Lira’ya satıyoruz; 11 Lira’lık ihracat yaptık, 11 Lira’lık üretimimiz var diyoruz. Sizce de öyle mi?
Üretim oranının bu kadar düşük miktarda ve/veya düşük kalitede olmasının temelinde eğitim sistemimiz yatıyor!
En bariz örneği yabancı dil eğitimlerinden alabiliriz; eğitimde ezbere zorlanıyoruz!
Almanca ortalamam çok iyiydi benim. Ama bir Alman’la karşılıklı 5 dakika konuşamam, çünkü ezberleyerek geçmiştim.
Benzer çok daha kötü şekilde üniversite sıralarında da geçiyor ve iş dünyasını birinci dereceden etkiliyor!
Yöneticisiniz dersek, otorite sizin için önemli! Peki ne yapacaksınız?
İşletme derslerinde, kamu yönetimi gibi derslerde otorite türlerini işlemişsinizdir muhtemelen: karizmatik otorite, demokratik otorite, geleneksel otorite.
Sizin pozisyonunuz hangisi? Demokratik misiniz, geleneksel misiniz? Karizmatik bir otorite misiniz yoksa? Diyelim öyle, diyelim değil, ne kazanacaksınız bu bilgi ile?
Yabancı adresleri örnek vermekten pek haz almıyorum, ama Hürriyet Gazetesi yazarlarından, eğitim konusunda iyi bulduğum isimlerden Özgür Bolat bir anısını paylaşmıştı. Harward Üniversitesi’nde okuduğu zamanlara ait bu anıyı özet geçiyorum.“Derslikte otorite kavramını inceleyecektik. Profesör sordu, bizce otorite nedir, bunu konuşmaya başladık. Sonra profesör dersliği terk etti. Bazılarımız hoca gitti diye sustu, bazılarımız hocanın yokluğunda sazı eline aldı ve tartışmayı sürükledi, bazılarımız dersin boşa çıktığı düşüncesiyle başka şeylerle ilgilenmeye başladı. Bazılarımız hocanın nereye gittiğini düşünmüştür herhalde. Biz ama tartışmaya devam ediyorduk. Sonra profesör tekrar salona döndü ve otoriteden ne anladığımızı sordu!”
Okunmamıştı, anlatılmamıştı, bizzat yaşanmıştı!

Maalesef gayet net hatırlıyorum; ilkokula giderken ben Çin fakirliğiyle biliniyordu ve bunu öğretmenime sorduğumda aşırı kalabalık olduğunu, o yüzden yönetilemediğini söylemişti. Ne olurdu da gelişebilirlerdi? Cevap hiç bir şey! Bugüne kadar yapamamışlar, bugün mü yapacaklardı!
Hindistan en fakir ülkelerdendi. Neden? Hem çok kalabalık hem sömürülmüş hem de berbat bir eğitim sistemi ile boş şeyler öğreniyorlarmış! Bir şey yapamazlar mıydı? Hayır, bugüne kadar yapamamışlar, bugün mü yapacaklar, bugün mü üretecekler? Dış güçler izin verir miydi? Vs…
Bugün o atıl kalabalıklar, iyi birer yazılımcı cennetine dönmedi mi Hindistan’da?
Ya Çin? Ucuz iş gücüne döndüler ve üretim cenneti olmadılar mı?
Gerçi birçok iş adamı tanıyorum, Çin’den ders almak yerine yaftalamayı tercih eden! “Ucuzluk bir yere kadar” diyorlar, Çin’in balon olduğu ve söneceğine dair!
Ama okullarda verilmeyen dersi tarih veriyor!
Katma değeri yüksek üretim bantlarına kaydı Çin, bizimkiler ne yaptı? Baktı, seyretti!
Yaftalamayı kesin, üretime başlayın!
Bunun için de inovasyona göz atabilirsiniz! Kimler, neleri geliştirmiş hele bir kulak kabartın!
Ama hadi inovasyon yapalım demekle de olmuyor, haklısınız! Zaten her KOBİ zirvesinde “inovasyon önemli” denmesinden öteye gidilmemesinin sebebi de buradaki eksiklik: inovasyona soyunmadan önce inovatif olmak gerek!
İnovatif olmak bir beceridir, yani üzerine çalışılarak geliştirilebilir!
İnovatif, inovasyonel düşünme becerileri geliştirmek için de ilgili çalıştaylara katılabilirsiniz, etkili seminerlere iştirak edebilirsiniz, bu yönde kitapları, makaleleri araştırabilirsiniz! İşinizde, kariyerinizde deneyebilirsiniz!
Ve ne yapıyor olursanız olun, hareketinizi, üretiminizi korumalısınız, beslemelisiniz!
Kültürümüz kervanı yolda düzüyor, değil mi?
O halde mükemmeli tasarlayıp beklemek yerine

bir adım daha, bir adım daha, bir adım daha…

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Cehennem mi katedral mi?

Geçtiğimiz günlerde sevgili arkadaşım Tülay Yıldız'dan bir mail aldım.
Business Network International grubumuzun başkanı olarak, grup üyelerini motive eden haftalık mesajlar atıyor Tülay ve çok da başarılı.
Ufak bir reklam; şirketlere işletme koçluğu sundukları Özgür Kaşifler firmasının da yönetici ortağı ve orada da gayet başarılı. O yüzden sitesine bakın derim: http://ozgurkasifler.com/

Neyse, bu sevgili Tülay'ın son maillerinden birisinde, hoş bir öykü paylaştı. Ben de sizinle paylaşmak istedim.

Fransa'da ağır işçilerin işleri hakkında ne düşündüklerini incelemek üzere araştırmayı yürüten bir görevli, bir inşaat alanına gönderilir.
Görevli ilk işçiye yaklaşır ve sorar:
- Ne yapıyorsun?
- Nesin sen, kör mü? diye öfkeyle bağırır işçi.
Bu parçalanması imkansız kayaları ilkel aletlerle kırıyor ve patronun emrettiği gibi bir araya yığıyorum. Cehennem sıcağında kan ter içinde kalıyorum. Bu çok ağır bir iş, ölümden beter.
 

Görevli hızla oradan uzaklaşır ve çekinerek ikinci işçiye yaklaşır. Aynı soruyu sorar:
- Ne yapıyorsun?
İşçi cevap verir: Kayaları mimari bir plana uygun şekilde yerleştirebilmeleri için, kullanılabilir şekle getirmeye çalışıyorum. Bu ağır ve bazen monoton bir iş, ama karım ve çocuklarım için para gerekli, sonuçta işim var. Daha kötü de olabilirdi.
 

Biraz cesaretlenen görevli üçüncü işçiye doğru ilerler. 
- Ya sen ne yapıyorsun diye sorar.
-"Görmüyor musun?" der işçi kollarını gökyüzüne kaldırarak. "Bir katedral yapıyorum."
 

Bu hikayenin enteresan tarafı her üç işçinin de aynı işi yapıyor olmaları.  

Görmeyi seçtiğiniz yol sizin tutumunuza bağlıdır. Anladınız siz onu :)Siz ne yapıyorsunuz peki bu hayatta? Cehennemleri mi yaşıyorsunuz, yoksa katedral mi inşa ediyorsunuz?

Son yazılarımdan



Bazen bazı yazılar çok ilgimi çekiyor. Beğeniyorum. Konusunu çok güzel, akıcı bir dille anlatmış yazarı kimse. Yer yer devrik cümleler, arada bir hiciv var, gizli mesajlar oluyor, inceden dokundurmalar… Hatta kahkaha attırıyor konuyu işleyiş biçimi. Ama okudukça makale çok tanıdık geliyor ve yazar bilgisi ya boş geçilmiş ya da merak uyandırıyor, araştırmak istiyorum. Yazıdan bir parça seçiyorum ve internette aratıyorum. Benim bir yerlerde yayınlanmış bir yazım olduğunu öğreniyorum, çok yazdığım, farklı konularda yazdığım ve birçok mecrada yazdığım için aklımdan çıkmış gitmiş!

Benzeri durum, tanıtım mailleri gibi özgün olması gereken şeylerde de başıma geliyor!

Zihin haritalama becerilerini düşünelim. Özgündür, yaratıcılık üzerine bir yaklaşımdır. Bu konuda bir eğitim kurumu kendi reklamını yaparken bizzat hazırladığım bir görseli sormadan, izin almadan ve hatta kendisininmiş gibi kullanıyor! Hadi görsel çok güzel olduğu için, aldı diyelim.
Geçen gün bir tanıtım metni gördüm. Eğitmen süper bir yerden girmiş konuya. O kadar narin anlatmış ki konuya hakimiyeti belli! Ama şaşırdım, o konunun en usta kişilerini tanıyorum, biri de bizzat benim! Bu eğitmen arkadaşı ne duydum ne gördüm. Jeton düştü, metni sorguladım. 4 yıl önce bir forum sitesinde mustep rumuzumla ben yayınlamışım o tanıtım metnini (internette neredeyse her yerde mustep diye biliniyorum). Hani özgün içerik? Hani yaratıcı düşünme?
Ufak bir gurur okşasa da intihale karşıyım, ülkemizde çok yaygın intihale!

Alıntılarımızda yazarlara değinirsek süper olur. Esinlenelim, ben çok insandan esinleniyorum, ama orijinalimi kendim çıkarmaya gayret ediyorum!

Sizinle son yayınlanan yazılarımı paylaşmak istedim.


Bu arada Nisan ayında yazdığım, Haziran’da yayınlamayı planladığım, sonraysa Gezi olayları sebebiyle kenara koyduğum birkaç yazım vardı. Şirketlerde çalışan değerliliği üzerine ve Y kuşağı iletişimi. Geçen gün Sabah Gazetesi bir makale yayınladı. Üniversite işbirliğiyle odak gruplarıyla çalışma yaparak bazı sonuçlara varmış. Neredeyse aynı çıktılara ulaşmışız. Tek fark, ben tek başıma çabaladım!

Neyse, talepleriniz olduğunda cozum@mustep.com üzerinden iletişime geçin, değerlendireyim.

4 Temmuz 2013 Perşembe

Yaz İçin Kilo Kampanyası :)

Birçok arkadaşım tatile kaçıyor, düğün davetiyeleri havada uçuşuyor.
Ama…
Birçok arkadaşımda kocaman bir çekinme gözlüyorum. Kimisi formda olmadığını düşünüyor, diyetlerine uyamamış; kimisi de beğendiği düğün kıyafetlerine giyemiyor!
Ben de yardımcı olmak istedim bu noktada.

Kilo vermekse hedefiniz, sağlıklı yemek ve sağlıklı yaşamaksa…
Diyetisyen değilim biliyorsunuz; diyetinize karışmıyorum. Ne yiyip ne yemeyeceğinize karışmıyorum yani.
Sporcu değilim, fiziksel egzersizlerinize dokunmuyorum. Ama öneririm, yürüyün, hareket edin, kendinizi daha iyi hissedersiniz!
Uzmanlık alanım basit; zihin!
Dolayısıyla kilonuza sebep olan zihinsel süreçler üzerine çalışıyorum.

Kilo vermeniz üzerine daha önce birkaç yazım çıkmıştı, şu iki linke göz atabilirsiniz:
http://mustep.blogspot.com/2012/07/kilo-dedigimiz-sey-100-psikolojik-bir.html
http://indigodergisi.com/2012/11/kilo-kilo-dedigin-nedir-gulum/

Haziran ayında sağlıklı, kolayca ve keyifle kilo vermek üzerine çalışmıştım. Temmuzda da bu yoğunluğu sürdüreceğim ve kilo verme arzunuza seans bedellerimde %40 indirim yapmak istedim.  Hatta bu kampanyamı sevdiklerinize hediye etmek isterseniz %5 de ben hediye edeceğim ve %45 indirimle kilo verebilirsiniz.

İstanbul içinde, dışında yaşıyor olabilirsiniz, hatta yurtdışında da olabilirsiniz! Yüzyüze buluşabildiğimiz gibi telefon ve SKYPE imkanlarından da yararlanabilirsiniz! Türkçe veya İngilizce seans alabilirsiniz.

Sorularınız ve detaylı bilgi için cozum@mustep.com adresine mail atabilirsiniz, 505 509 7774 üzerinden arayabilirsiniz.

Son danışanlarımdan birinin düşüncelerini özet geçeyim ister misiniz?

“Kilo vermekten ötesi… Ağır bir diyetim vardı, ama hala kilo veremiyordum. Sen ise kendimle konuşabilmemi sağladın. Diyetimi de bıraktım ve daha rahat bir şekilde bir haftada 5 kilo verdim. Ötesi var; kendimle iletişim kurmaya başladım, iş arkadaşlarımla iletişim kurmaya başladım. Hayata bakışım değişti. Teşekkür ederim Mustafa” demişti İstanbul’dan bir müzik öğretmenimiz Deniz Hanım.

Başka bir danışanımla çalışmamı özet geçtiğim bir bilgi paylaşayım mı?
Öykümüzün özeti bu zihin haritası. Böylece hem kilo vermek için koçluk bakışımı görebileceksiniz hem de benzer sıkıntılarınız varsa çözüm için size ücretsiz ilham olmasını istedim.
Takdir edersiniz ki tüm çalışma değil, 4 aylık bir sürecin özetini paylaşıyorum.
Merak edenler için 30’lu yaşlarında, endüstri mühendisi, mobbing (işyerinde psikolojik taciz) mağduru, hipotiroid rahatsızlığı da olan bir kadındı sevgili danışanım.
Haritayı okurken, “sorun” yazılı kırmızı daldan başlayarak, saat yönünde okuyunuz.

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Gazetecilik Ne Değildir?

"Yarım hekim candan eder, yarım molla dinden"
Bunu ilk duyduğumda çocuktum, ne kadar derin bir anlamı olduğunu görememiştim.
Geçtiğimiz günlerde yaşadıklarımız üzerinden gazetecilik, bilgi paylaşımı, yaygaracılık ve saliklik üzerine neler gözlediğimi paylaştım İndigo Dergisi'in 94. Sayısında.

Gazetecilik Ne Değildir? http://indigodergisi.com/2013/07/gazetecilik-ne-degildir/

Keyifli okumalar diliyorum.