14 Eylül 2013 Cumartesi

Türk Maymunluğu

Maymun iştahlılıkları bilir misiniz?
Belki sizde de vardır, açıkçası bende vardı, kontrol edebilmekle beraber hala var. Tanıdığım birçok insanda da var, özellikle de benim neslimde.
Kütüphanelerde okuyacak kitap seçemezdim, bir oyunun sonunu getiremezdim, bir kızla bitmezdi maceralarım.
Zamanla bu durum iş hayatımda da kendini gösterdi. Gördüğüm her kariyer olasılığına atladım. Şükür ki çok zekiyim ve kısacık sürelerde dünyanın deneyimini edinerek avantaj yakalamıştım. Seyis yardımcılığından bilişim uzmanlığına kadar yaygın bir geçmişimin olması, bundandır.
Ama ana bir konuda etki doğurmak, o denli uzmanlaşmak, odaklanmak ben ve benim gibiler için ayrı zor.
Az önce bir danışanım aradı. Genç ve çok yetenekli, zaten yetenek gerektiren bir eğitim alıyor.
Bir ilham almış, zaten bu tipler (bizler) mütemadiyen bir şeylerin ilhamını alırız ve hepsi de voleyi vurdurabilecek cinstendir. Ama sorun; bu ilhamların hepsi de güçlü olduğu için birini seçip de bir şey yapamayız, arada kalır yarım bırakırız.
Bu genç dostum da bir hayali ile bu ilhamı birleştirmiş ve özgün bir kitap projesi tasarlamış. Sesindeki heyecanı duymalıydınız!
“Biliyor musun” diye devam etti. “Çeşitli şarkılardan oluşan bir de kısa albüm yapıp kitabımla verebilirim. Böylece müzik aşkımı da uygulayabilirim” dedi. Ne süper!
Hatta kısa süre sonra bu proje üzerinden konserler bile çıkarabilirmiş.
Ne güzel! Bir kitap ilhamı ve hayaller nerelere kadar götürmüş!
Oysa madalyonun başka bir yüzü daha var; aşırı doz yaratıcılık!
Genci epey tanıyorum. Bu saydıklarından ötesini bile yapabilecek güçte. Bununla birlikte projesindeki müzik çalışmalarını yaparken yolundan çıkabilme potansiyeli de çok yüksek!
Bunu dile getirdim, düşündü mü, yorumu ne oldu diye. Birazcık yutkundu.
Şu ana kadarki sorunlarının hepsinin temelinde, herhangi bir şeyi nihaileştirememiş olması, bunun yarattığı stres duygusu var!
Nasıl önlemler alabilir?
Hayallerinden hiçbirini unutmaması, projesinin detaylarından hiç birini kenara atmaması gerek; akla gelen herhangi bir şey yapılabilir bir şeydir. Ama odağını koruyabilmesi; maymun iştahlılığa düşmemesi için planını tekrar ele alması lazım. Ara hedefler koyması şart!
Amacınıza hakimseniz, gelecek ilhamlar olasılıklarınızı, potansiyellerinizi daha da artırır. Ancak sadece amacınız ışığında sağlıklı adımlar atabilirsiniz.
Amacınızı hatırlayın hep, onu sorgulayın, ona göre değerlendirin. Çünkü amacınız, nedeninizi belirtir ve ne yaptığınız değil, nasıl yaptığınız önemlidir.
Hazır ne-neden demişken, Simon Sinek’ten mükemmel bir konuşma öneriyorum.

7 Eylül 2013 Cumartesi

Medyanın Sosyali Etkileşimin Hızlısı

Medyanın kelime anlamı iletişim ortamı. Sosyal medya ise bu iletişimin etkileşimini artırıyor, hızlandırıyor.
Geçen gün bir müşterim için 2 yeni personel ihtiyacı doğdu ve bununla ilgili 2 tweet attım, bir blog yazdım ve birkaç da mail grubuna bu blog metnini yolladım.
Sonuç?
Kim olduğunu bilmediğim kişilerin yönlendirmeleri ve referanslarıyla onlarca mail, bir çok CV.
Bunları müşterimin talebine göre eledim ve nokta atışı yaptım, aynı İK'cı dostlarımın yaptığı gibi oldu.
Oysa İK sitelerinden diledikleri performansı alamamışlar, ben de arkadaşlarıma sorduğum zamanlarda, süreçler çok yavaş ilerliyordu.
O sebepledir ki sosyal medya atmosferimde direkt ya da dolaylı bir şekilde bulunan, tanıdığım tanımadığım arkadaşlara teşekkür etmek istedim.
Daha da hızlı daha da etkileşimli ortamlara...

4 Eylül 2013 Çarşamba

Çok Çalışıp Az Kazananlar

Her şeyin mihenk taşı bence etkinlik ve verimlilik. Türkçesi; attığımız taş baş yarıyor mu?
Koçluk mesleğine ilk başladığım sıralar, profesyonel hayatımdaki en yoğun çalıştığım günlerden daha yoğun çalışıyor, efor sarf ediyordum. Bir arkadaşımın sorusu üzerine saat başı gelirimi hesapladım ve durum çok kötüydü. Koçluk gibi elit bir hizmet yerine kötü bir mahallede dilenci olsaydım saat kazancım daha çok olabilirdi.
Ama sorun değil, çünkü ben zaten sosyal bir girişimci olarak görüyordum kendimi, yani para odaklı değildim, böyle de olduğu kadar işte…
Sonra verimliliği düşündüm. Bu mali düzlemde dilediğim sosyal etkiyi de yaratamazdım. İş modelimi zaman içinde değiştirdim ve şimdi o günlere nazaran çok daha hareketli, etkili bir sürecin içine girmeyi başardım.
Bu genel iş içinken, geçen gün bir seanstaki konuşmayı aktarıyorum. Girişimci koçluğu için görüştüğüm firma ile tanışma seansımızdı. Pazarlama araçlarını sorguladığım firma, tek tek detayıyla anlatıyordu çalışmalarını. Ne yoğunlukta mailing, ne yoğunlukta telemarketing yapıyorlardı, referans üzerinden satışları nasıldı, yeni müşteriyi nasıl yakalıyorlardı vs…
En çok mesaisini alan şeyi sordum, “telemarketing tabi ki” dendi. 2 kişinin yürüttüğü pazarlama bölümünü kilitleyen görev buyken, getirisini sordum. Geçmiş 5 yıl içinde telemarketing sayesinde kaç satış yakalamışlardı, ortalama bir rakam istedim. “0” dendi, yazıyla da “sıfır”!
Bu durum işlevsizlik bile değil, resmen zarar değil mi? Hem en çok mesaisini alıkoyuyor hem de hiç getiri vermiyor ve o an’a kadar da hiç sorgulanmamış bu durum.
Siteleri üzerinden talep formlarıyla doğan iletişim sürecinden biraz, fuar etkinliklerinden biraz daha çok, ama esas referansları üzerinden müşteri ediniyorlardı.
Peki referans satışlarına dair bir stratejileri var mıydı? Tabi ki hayır! İyi iş, müşteri memnuniyeti ve bol şans… Fayda/maliyet oranı en yüksek kaynakları olan referans satışı üzerine ufak bir strateji geliştirdik biz de.
Ha, mailing sistemini çöpe attık mı? Hayır! Onun da üzerinden gidilmeli, zaman aralığı yönetilmeli ona göre adımlar atılmalı.
Siz peki ne durumdasınız?
Pazarlama kalemlerinizi tartın, zaman/fayda kıyaslaması yapın, fayda/maliyet oranlarınıza bakın ve stratejinizi oluşturun!
Maalesef Türkiye’de strateji kelimesine uzak olduğumuz kadar tepkiliyiz de!
Piyasalarımız aşırı esnek ve belirsiz olabilir. O halde siz de esnek bir strateji kurabilirsiniz ve böylece belirsizlikler karşısında bile en azından minimum beklentilerinizi karşılayabilecek hamleler yapabilirsiniz.
“Pazarlama için attığım adımlar neler?
Bu adımlar için tek tek ne kadar zaman harcıyorum?
Bu adımlardan ortalama getirim ne oldu?
Hangisi için ne yapabilirim?”
Örneğin telemarketing günde 3 saat, mailing haftada 3 saat, referanslar üzerinden pazarlama 0 saat, vs…
Telemarketing 10.000 cirolu bir müşteri, mailing 500 lira değerli 45 müşteri, referanslar üzerinden ise işlerimin neredeyse hepsini yapıyorum.
Telemarketing için seyrek arama günleri yapabilir ya da önemli anlaşmalarımın akabinde bunu da duyuran bir konuşma metni üzerinden hareket edebilirim belki. Mailing için yurtdışında yayınlanan ve etkili olan mailing yazma metotlarını anlatan makaleleri okuyabilir, daha çok pazarlama deneyimi edinebilirim belki. Referanslarım için tanıtıcı ve teşvik edici bir şeyler tasarlayabilirim. Referansta bulunan ve referansla gelen müşterilerime ne gibi jestler yapabilirim?
Bu ve daha birçok adım yapılabilir, ama öncelik ne durumdasınız ve beklentileriniz neler, bunları cevaplayarak stratejinizin en azından kaba hatlarını oluşturmak!

3 Eylül 2013 Salı

Çözüm Çözüm Dediğin Nedir Gülüm?

Çözüm bir yetenek değil, beceridir.
Çözüm bir lüks değil, zorunlu ihtiyaçtır.
Çözüm bir çaba değil, hâldir.
Geçtiğimiz günlerde bir yönetici grup ile zorlu bir projelerinin lansman hazırlığındaydık. Dostumun müşterisi olan firma, bir sürü veri eksikliği dahilinde, sezonunun açılışına ürün yetiştirmeye çalışıyordu.
Ama pazar hakkında yeterli veri alınamıyordu. Bazı adımlarda kanuni kısıtlar vardı. İlgili yönetmelikler aşılsa bile saha personeli güven doğurmuyordu. Rakiplerle arada uçurum vardı. Rakiplerin işi nasıl yürüttüğüne dair rasyonel bir veri edinilemiyordu. Vs…
Dostum olan firma, müşterisine yardım etmemi, süreç üzerine olasılıkları ortaya dökmemi rica etti. Ben de gittim, kendi geliştirdiğim zihin haritalama teknikleri ve bol da koçluk becerileri ile yöneticilerin zihnine yolculuk ettim.
Bir sürü gedik çıktı, hatta bir an “yoksa çözemeyecek miyiz” diye de geçti aklımdan. Bu güne kadar en karmaşık projelerin bile altından kalktık sektör ayrımı olmadan, yoksa ilk kez kayaya mı tosladım
O anda Tanrılar Okulu kitabından bir cümle zihnimde belirdi: “Çözüm üretmeyi bırak, çözümün kendisi ol!
Derin bir nefes aldım, biraz sesli saçmaladım, (saçmalamanın faydaları üzerine bir yazımı okumak için tıklayın) yöneticilere koçluk yaparak onların da saçmalamalarına yardım ettim. Sonra da yepyeni bir “pazarlamada konumlama” tekniği geliştirdim. Tabi masadaki pazarlama yöneticim bunun asimetrik pazarlama diye bir teknik olduğunu söyledi, ancak daha önce kullanmamış.
Yani yeni bir şey keşfetmemiştim aslında, ama kendi içimdeki çözüm hali, dahil olduğum, modere ettiğim sürecin çözümüne kocaman bir ivme katmıştı.
En karmaşık problemlerinizde derin bir nefes alın. Sakin bir nefes daha alın, sonra bir nefes de.
Çözüm olmayı düşünün. Zihninize bunun için biraz zaman verin, izin verin.
Çözüme kavuştuğunuzda nasıl bir duygu halinde olacağınızı hayal edin mesela.
Biraz daha bekleyin ve bu sırada sakince nefesler almaya devam edin.
Azalan stres duygusunun açığa çıkardığı çözümleri göreceksiniz.
Çünkü siz de çözümün kendisi olmaya başlamışsınız!

2 Eylül 2013 Pazartesi

Acil personel ihtiyacı

Acil bir şekilde, Beşiktaş Balmumcu'da kurulu bir bilişim firması yakınım 2 yeni personel arıyor ve acil olduğu için blogumdan paylaşmak istedim.

Yönetici asistanı arayışı;
Bayan olması tercih ediliyor.
Yoğun olmasa bile İngilizce yazışma becerisi aranıyor.
Sekreterya, misafir ağırlama ve genel müdürün ajandasını ayarlayıp takip etmekle görevlendirilecek.

Bilgi işlem yöneticisi arayışı;
Firmanın değişen yapısı sebebiyle arşivleme yapılacak.
Bu süreci yönetebilecek bir arkadaş aranıyor.
Ayrıca bilgisayar kurulumları, ofis içi bilişim desteği (küçük arızalara müdahale edebilecek, bilişim destek firmasıyla arada kontakt kurabilecek, arıza tespiti yapabilecek, yazıcı kurulumu, network paylaşımları vs...)
Bilgisayarların genel bakımıyla ilgilenebilecek ve form oluşturabilecek kadar da yazılım bilgisi süper olur.

CV'leri acilen benimle mustep@gmail.com üzerinden paylaşırsanız sevinirim.

1 Eylül 2013 Pazar

Haykırış Vakti!




Eskiden “eylülüm geldi” derdim. Depresifleştiğim vakitlerin en yoğun olduğu dönemler eylülde olurdu genelde.
Zaman içinde hayata bakışım değişti, başkalarının da değiştirme süreçlerine yardımcı olmak nasip oldu. Öyle ki artık sorunlar, kendimizi gerçekleştirebileceğimiz fırsatlara dönüşmeye başladı…
Sanki her “Aman!” dediğimizde, içimizde saklı bir güzelliğin dışa vurum haykırışları…
Eylül kelimemiz nereden geliyor diye baktım. Üzüm zamanı diye Aylül’den geliyormuş.
Orijinali içinse basit ve yalın yaklaşımlar var; yedinci aya atfen 7 anlamına gelen Septem’den geldiği söyleniyor.
Ama bir yaklaşım da eski Türk kaynaklarından geliyor, Avram Galanti Bodrumlu aracılığıyla; “Akadlıların altıncı ayıdır ve sevinçten haykırmak anlamına gelir”!
Yaz dönemi bitti bitiyor. Sezonlar da krizleriyle, fırsatlarıyla açılıyor.
Peki yeniden başlayan bu döngüde sizin haykırışlarınız ne olacak?
Bu yeni sezonda hangi hayallerinizi gerçekleştirmek istersiniz? (Hayal demişken şu linkleri okumanızı öneriyorum:
ve

Kendi değerlerinizi ne denli yaşayabileceksiniz bu yeni döngüde? (Değerlilik üzerine eski bir yazım için http://mustep.blogspot.com/2012/08/kac-lirasnz.html linkine bakın derim.)
Sorunlar hep vardır, olacaktır. Çünkü o engellerden sıçradıkça kendinizi daha çok gerçekleştirebilirsiniz.
Yorumlarınız, talepleriniz ve çok daha fazlası için iletişebiliriz: cozum@mustep.com
Ve son not: 1 Eylül Dünya Barış Gününüz, barışınıza ilham olsun!