28 Mart 2015 Cumartesi

Kolejlerde Girişimci Koçluğu

“Birşeyi iyi anlatabilmek için önce onu iyice özümsemeniz gerekir.”

Klişe bir şekilde inovasyon ve girişimcilikten bahsetmeyeceğim. Çünkü sanırım günümüzde en çok tüketilen kavramlardan birincisi inovasyon. Kimisi çok pahalı modellemelerden ibaret sanıyor inovasyonu ya da sadece bir laftan ibaret görüyor. Öyle ki bir yöneticinin sohbet sırasında inovasyonu telaffuz edişinden ve cümle içinde yer veriş şeklinden inovasyona yatkınlığını görebiliyorum.

Diğer konu ise girişimcilik, hibe programlarından yararlanma amacıyla yeni bir hobi, yatırımcılarla flört etmek için hoş gözüken bir yol, işsizliğini süslemek için süper bir makyaj… Ama hayallerini gerçekleştirme ve iktisadi anlam kazandırma süreci de olabilir girişimcilik dediğimiz eylem. Nasıl istersen…

Bu konularda ulusal ve uluslar arası birçok zirveye katıldım, anlamlı anlamsız birçok kişiyi dinledim. Bazen de ben işgal ediyorum mikrofonu, bu geçenlerde yine öyle oldu. Çeşitli mecralarda yılın girişimcisi ödülleri alan, sosyal girişimcilik konseptinde çığır açan, doymuş bir pazarda bakir bir segment yaratan sevgili dostum Tülin Akın ve onun kriz koçu olarak hem de gençlerin girişimci koçu olarak ben sahnedeydik. Evsahibimiz ise Doğa Kolejleri’nden 5., 6. ve 7. Sınıf öğrencileriydi.

Kendi 5. Sınıf hallerimi hatırladım.

Açlıktan kıvranan Çin ve Hindistan (o zamanlar açlıkla meşhurlardı) nasıl büyüyebilir diye kafa yormuş ve ucuz iş gücünde karar kılmıştım. İlkokul öğretmenim de bunca sene olmamış, şimdi mi düzen değişecek diye uyarmıştı.

mustafa emin palaz
Yine ilkokul bittiğinde 100 kadar şiirim vardı, sonraki 5-6 senede de 100 kadar yazdım, 200 şiir çöplerde geziyordur şimdi.

Sürüden ayrılarak daha kazançlı olabileceğimi 5. Sınıfta öğrendim. 23 Nisan sebebiyle makam ziyaretleri olacaktı, bizim sınıfın katılacağı makam ziyaretinde makam sahibinin kızı sınıf öğrencimizdi. Öğretmen onu yollayalım işte demişti, ben karşı çıkmıştım ve sanırım ilk kez karşı çıkmıştım birşeye. Koca sınıf çekiliş yapıldı, benim adım çıkmıştı. Muhalifliğim o zamanlardan.

İlk girişimim de o zamandı ve başarısızdı: askeriye merakım vardı ve dergilerden aldığım askeri araç görsellerini çiziyordum, kendim birşeyler tasarlıyordum ve arkadaşlarıma satarak para kazanırım demiştim. Herkes beğeniyordu, ama kimse almamıştı: “Neden alayım ki?” diye çok basit ve etkili ve duvara toslattıran bir soruyla karşılaşmıştım (girişiminizdeki katma değer ne?)!

6. sınıfta birçok edebiyat ödülüm vardı, 7. Sınıftayken yetişkinler için görgü üzerine bir kitabın arka kapağında takdim yazım vardı. Kitap demişken o zamanlarda, 1996 veya 1997 falan, elimde girişimcilik üzerine bir kitap vardı ve daha fazla kitap okumam engellenmişti; Girişimcilik Tutkusu, Michael Gerber.

DSC_0006

Panele dönelim mi?

Benim böceklerle çok uğraşmam da ilgilerini çekti, Tülin’in girişimcilik hikayesi de. Bu ikisine de bizi önden internette aratarak ulaşmışlar. Birçok üniversitede daha ilk saniyelerde sorarım, “Buraya geldiniz ve birlikte biraz vakit geçireceğiz, ancak adımı falan internette hiç sorguladınız mı?” diye ve her salonda tek tük sorgulayan birileri çıkıyor. Oysa bu salondaki, ilköğretim öğrencilerindeki yoğunluk çok daha fazlaydı. Meraklılık ve öğrenme isteği ne heyecan verici bir uğraş değil mi? Girişimcilik faaliyetleriyle ilgili Tülin’e hoş, masum, yalın merakları vardı. Üstelik soruların adresleri de yerindeydi; Tülin işin icraatine hakim ben ise psikolojik yapısına.

Tarımsal bilişimi; tarım ile bilişimi buluşturma sürecini, tarımdışı firmalara proje üreterek hem firmaların hem de çiftçilerin kazançlı çıktığı iş modellerini nası geliştirdiğini anlattı Tülin. Bu konulara uzak el kadar kardeşlerime o kadar açık, anlaşılır ve samimi ifade etti ki şaştım.

Bendeki sorular ise böceklerle çalışmalarımı girişimciliğe nasıl çektiğim, krizlerden anne-babaları korkarken benim nasıl çözümler bulduğum gibi şeyler soruldu. Onlar aşk ile sorarken biz de aşk ve keyif ile cevaplıyormuşuz.

DSC_0096

Felsefeyle ilgilenen birinin iş hayatında nasıl başarılı olabileceğini görmek hoşlarına gitmişti.

Çok çabuk gürültüye boğuldukları için sorularımda katılıyorlarsa el kaldırmalarını istedim çocuklardan. Bir soru sordum: Hayali olanlarn varsa elleri görmek istiyorum! Hepsi değildi belki ama ellerin tamamına yakını havadaydı, dimdik. O halde ilk ödevlerini verme vakti; bu hayali gerçekleştirmek ödev, hayali ezmek isteyen olursa karşısında dimdik durmak da ödev!
Beyaz_Zambaklar_Ülkesinde
Bir ödev daha olsun mu?

Atatürk’ün talebiyle çevirtilen ve bir zamanlar Kuran’dan sonra en çok okunan kitap olan Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabı. Okuyabilenler okumalı, öğretmenleri kesinlikle okumalı, okumayanlar dürtülmeli. Aslında bu öğretmenlerin değil, vatandaşlık duygusunu merak eden ve taşıdığını iddia eden herkesin okuması, defalarca okuması gereken bir kitap. Sorumluluk kavramını sil baştan ele alıyor!

Sorumluluk demişken, Tülin’in sunumundan bence etkileyici şey: “Fark etmek sorumluluktur” deyişi. Fark ettiği sorunun çözümünü almak, üstelik de yapamazsın, edemezsinlere rağmen yapmak, hatta üzerine dünyaya iş modelleriyle örnek olmak alkışı hak etmiyor mu?

Ben de böyle bir girişimcinin hem dostu hem de koçu olmanın tarifsiz gururunu yaşıyorum.

Daha önceleri en genç kitlem Maltepe Tutukevi’ndeki 14-18 yaşları arasındaki kardeşlerimdi, artık daha da genç bir kitlem var.
2003-2004 dolaylarında sanayi-üniversite işbirliği üzerine kafa yorarken saçma buluyorlardı, ben de vazgeçmiştim, pısırıklık işte; çevrem de yoktu, hele beni destekleyecek bir çevre hiç yoktu!
büst
Sonra birileri bunu başlattı, adım adım da yayılıyordu.
Daha gelişmiş versiyonu lise-sanayi işbirliği olabilirdi, tasarladım ve bir belediyemiz ile icraatler başladı, kopyalandı, ilhamlandı…
Daha da gelişmişi çocuklar olsa gerek dedim, hocalarımdan Tuğberk Seçkin çocuk girişimciliği üzerine güzel yollar kat etti.

Çocukların ortalama yaratıcılık endeksi %97 iken, büyüklerin ortalama %5lerde; çünkü yaş aldıkça, olumsuz deneyimler edindikçe “hayatın gerçekleri” adı altında yalanlara kanıyoruz, bu yalan gerçekler de ilk olarak yaratıcılığımızı öldürüyor.

Bir de bu gerçekler yetmezmiş gibi hayaller dünyasından bizi kurtarmaya çalışan yetişkinler, çocukların hayallerini kırmayı görev addedebiliyor. Oysa bir çocuğun hayalini kırmak, ulu bir çınar olacak tohumu çürütmek gibi.

Biliyor musunuz başarılı eğitim modellerinin ortak noktası; veri ve öğretmen baskısını çocuğun üzerinden çekerek ona yol açmak üzerine kurulular. Özetle; çocuğun varsa gölge olma, yeterli!

Ve son olarak, karmaşık konuları çocuklara izah edebilmekten ötürü işimizde başarılı olduğumuz kanısına varmış olabilirsin, haklısın! 

Tülin ve ekibi şehirde bile yürütülemeyen projelerin kırsala taşınmasına yardımcı oluyor ve yepyeni pazarlar yaratılmasını sağlıyor;
Ben de çözülemeyen konuların çözüme kavuşturulması konusunda mesaime devam ediyorum.

Sen? Sen de çocuklara bile rahatça anlatacak kadar uzman mısın işinde? Henüz değilsen, kendine güvenmiyorsan neleri geliştirmen gerekiyor?
Haydi ödevlere

9 Mart 2015 Pazartesi

Oyun Değiştiren Kimdir Duydunuz Mu?

“Sana verebileceğim tek öğüt hayaline sıkı sıkıya sarıl. Zor, ama kendine has bir yol arzuluyorsun. Hayalin senin tek hedefin ve tek destekçin olacak” demişti bir akıl hocam seneler evvel, ona kafamdan geçenleri anlatmış ve yorumlarını istemiştim.
Yaşam koçluğuna başlamıştım, sıkıntı hallerine çözümler buluyorduk.
Hem kariyeri hem ilişkisi berbat durumda kişilerle yol aldık, mobbing konusunda çok güçlü yollar kat ettik. Sonra diyetsiz kilo verdiren süreçlere girdik.
İç hastalıklar ve beyin deformasyonları üzerine doktor kontrollü iyileşmeler ve reformasyon başarılarımızı zaten yakınlarım biliyor.
Ama hayalim dünyaya etki etmekken, müşterilerimden öteye geçemiyordu etki alanım.
koçluk
Ne yapsam diye düşündüğüm vakitler, önce bir dostumun KOBİ olarak dünya devi bir firmayla girdiği savaştaki başarımız, sonra da ülkedeki devlerden birinin kendi sektöründe girdiği çıkmazı çözüşümüz beni bu kulvarlarda da yardımcı olabileceğime ikna etti; Abdi İbrahim, Vodafone, Arçelik…
2013’tü iki parçalı bir hayal kurmuştum ve “şirketlerde kriz çözmek istiyorum” dediğimde hiçbir fikrim yoktu. Ama buna bakmalıyım, çünkü krizlerde boğulan birçok şirket gördüm, oysa fırsatlar bile yaratılabilirdi.
Neyse efendim, 2013 yarısı ve 2014’te kriz çözücü ünvanı altında müşterilerimle güzel hatta çok güzel şeyler yaptık.
Hayalimin diğer parçası ise en geç 2015 ortası itibariyle fırsatlara meyletmekti. Ama hayal bu, zihinde dolaşırken unutulabiliyor. Oysa bir hayali gerçekleştirebilmenin ilk kuralı; onu hatırda tut. 2014 Aralık’ta da hayalimin bu diğer parçasını hatırladım. Master eğitmenimle koçluk yaptık ve sonrasında 1 gün sonrasında telefonum çaldı ve akan sohbetle davet geldi; eski müşterim Fırsatlar Yöneticisi olarak onlarla daha da derin bir çalışmaya girmemi talep ediyordu.
Holding-Statement-Crisis-Management-e1349274572376
Bir sonraki gün başka bir firma da benzer minvalde bir talepte bulundu. Derken neredeyse her çalan telefonda fırsat talebiyle randevu talep ediliyordu.
Bugüne gelelim mi?
Stratejimi revize ettim ve daha büyük oynamaya kararlıyım, çünkü hayalim çok büyük. Artık kriz çözmek bile değil, oyunun kurallarını değiştirmeye niyetliyim. O sebeple kartvizitimi alanlar ‘game changer’ (oyun değiştiren) ile karşılaşıyor.
  • Game Changer olarak ne yaptığımı kısaca belirteyim ki soran olursa bu blogu referans gösteririm. ‘Düzen’ ve süregelen sıkıntılarından bunalan kurumlar,
  • Büyümekten öte sıçramak isteyenler,
  • Sektörde tutunmak değil kendi kuralını koyabilen olmak isteyenler,
  • “Şu sorunu bir aşabilsem hele” diyenler gibi şirketinde veya projesinde mucizeye ihtiyaç duyanlar benim müşterim oluyor.
Dolayısıyla genelde koçların, danışmanların ve hatta ortakların bile çözmek bir yana bakmaya kaçındığı konular, ele almaya çekindiği beklentiler benim çalışma alanım.
Bu sebeple krizleri çözerken en çok kullandığım teknik, koçluk üzerine kendi geliştirdiğim AKUT’tu (Acil Karar Uygulama Tekniği). Şimdi ise yine kendi geliştirdiğim MIRAS (Miracle Strategy-Mucize Stratejisi) ile birleştirerek kullanıyorum.
Klasik bir koç veya danışmanla farkımı umarım ifade edebilmişimdir. Neden web sitemdeki süreç çatlak yumurtayla başlıyor, altın yumurtayla bitiyor, şimdi fark ettirebildim mi?
Sözleşmeler Hukuku, yeni nesil pazarlama, fütürist iş modelleri ve daha birçok inovatif değişimlerim sürecek tabi ki.
Game Changer olarak çalıştığım müşterilerimin dışında bir gelişme daha var; fitili ateşleyen şeylerden biri olduğu için paylaşmak istiyorum.
Eski müşterilerimden, yakın dostum, ödüllerle kalabalık firma TABİT (Tarımsal Bilişim ve İletişim Teknolojileri) Firması’nın Fırsatlar Yöneticisiyim.
Reddettiğim sayısız iş teklifine rağmen neden bunu kabul ettim? Çünkü hayalime hizmet ediyor. Yayılabilen bir yapı kurmak istiyorum, oysa şu an tek başımayım. Bu firma ise tarımsal sorunlara bilişim çözümleri getiriyor, dolayısıyla halkın %37’sine hitap edebilen çözümler yaratıyoruz. Buradan kendime ilham çıkaracağımdan eminim. Ayrıca sosyal gaye, en önemli parametrem, bu firmada bir proje geliştirilirken sorulan ilk şey kârlılık oranı değil, çiftçiye faydalı olup olmayacağı. Zaten bu yaklaşımları sayesinde birçok krizi aşabilmiştik, ulusal ve uluslararası birçok ödül aldılar ve en son NOBEL Barış Ödülü’ne aday gösterilmişilerdi… Artık bu güzel insanlarla dirsek temasında daha da güzel değerler üretiyoruz. 
Bu arada kitap durumumu soranlar oluyor. Takip edenlerin bildiği üzere Sun Tzu’nun 2500 yıl önce yazdığı, dünya genelinde stratejistlerinlerin başucu kitabı sayılan Savaş Sanatı’nı yeni bir vizyon ile ele aldım. Klasik savaş-barış ikileminde değil, sulh mantığında pratik hayattan örneklerle yazdım. Düşmanını yendiğin ya da caydırabildiğin ölçüde sağladığın barış geçicidir. Uygun strateji ile sulh yaratabilirsin ve barıştan çok daha ötesidir. İçerik bitti, yayına da hazır ama dursun şimdilik; çünkü çok daha başka bir kitaba başladım. Zaman buldukça yazabiliyorum, o yüzden yavaş ilerliyorum. Bunu yayınladıktan revizyonumu yayınlamayı planlıyorum.
Ödül Hukuku konseptindeki hukuk felsefesi üzerine kitap çalışmam ise yarım kalacak bir süre daha.
Bu gelişmelerden anlıyoruz ki mesaim iyice doldu. Bu sebeple innomind olarak çalışmalarımı sabah 05:00-07:00 arasında ve haftasonları yürütüyorum genelde. Yeni talepleri de bizzat benden mentorluk alan koçlara ya da güvendiğim dostlarıma yönlendiriyorum.
Yoğun ilginiz için çok teşekkür ederim.
Bir hayalim var ve onu yaratacağım.
Hayalim içinse rüya görmem gerekmiyor, o sebeple daydreamer oluyoruz (gündüzdüşleyen).
Ölürsem de bu yolda öleceğim.
Ancak o hayal için yaşamam gerekiyor.
Peki sen?
Uğruna öleceğin, hatta uğruna yaşaman gereken hayal ne?
hayal