31 Ocak 2012 Salı

Hallederiz Kadir

"Tercihler arasında bir seçilmiş olan, yürürlüğe girecek olan"
Karar kelimesi için Ekşisözlük'te bir yorum böyle.
"çoğu ucuza alındığı için kullanamadan elde patlar..." ise başka yorum.
Bir konu hakkında düşünülerek verilen kesin yargı diyor TDK.
Düşünmemiz gerek, o karara varışımızı nedenlendirmemiz gerek. Kişisel hayatımız için de böyle, girişimciliğimiz için de. Neden %40 ortaklık istiyor yatırımcınız, neden siz %10a niyetlisiniz, neden %25'te anlaşıyorsunuz?
Kervan yolda düzülse bile, illa yolda düzme lüksümüz yok, ayrıca niye her şeyi sürece bırakalım?
Karar demişken, bir de karar değiştirmek var değil mi?
Daha adım atmadan kırk kez revize edilen kararlar can sıkmıyor mu?
Adım atıp, sonrasında gözden geçirmeye, yenilemeye ne dersiniz?
Kararın altını sorgularken koçluk soruları sorabilirsiniz kendinize, partnerlerinize.
Gün gelince Kadir de halledemeyebilir. O yüzden önlem alın, Kadir ne yapabilir, nasıl halledebilir, neden vaktinde böyle karar almış ve adım atmıştı...

29 Ocak 2012 Pazar

Motivatörümüz Stres Olsa

"İç ve dış uyaranlara verilen tepkidir."
Stres için Wikipedia'nın yorumu böyle. Peki bu uyaranlar veya tepkiler, değiştirilemez mi? Hep bir gergi, gerginlik mi olmak zorunda?
Eğer stres yapıcı şeyleri değiştiremiyorsak, tepkimizi değiştiremez miyiz? Her stres yapıcı uyarıcıya uyarak, stres mi yapmalıyız?
Konuştuğum neredeyse herkes, bu yönde bir güdüde (maalesef). Çünkü bunları değiştirememek, tembel zihnimizin işine geliyor, bizi ek işlerden kurtarıyor, sıkıntılarımızın sorumluluklarını kadere atmamıza izin veriyor...
Düşünün, stressiz hayat, hayal bile edemiyoruz, değil mi? Hatta stressiz hayatların asla olamayacağına, olsa bile aşırı durağan ve başarısız olacağına dair inançlarımız var.
İlla stres istiyorsak hayatımızda, bunu faydaya çevirmeye ne dersiniz peki?
Aynı erkekten hoşlandığı için daha bir güdülenen genç kızımızın, erkeği daha önce elde etmeye çalışması, amaçlanmış bir stres örneği olabilir mi? Veya stres ile çalışan sistemlere baksak nasıl olur: oku fırlatan yay, kanı pompalayan kalp misali...
Öyle ki bilinçli yaşayan bir stres duygusu, mevcut durumdan yeni bir çıktı elde etmemizi bile sağlayabilir, çünkü stres ile salgılanan hormonlar, pratik ve yeni çözümler edinmemizi sağlar.
Kendimizi daha iyi tanısak, karşılaştığımız olaylara bakışımızı geliştirsek ve bunu faydaya, yeniliğe çevirsek, nasıl olur?
Kendine koçluk araçlarıyla donattığım Yenilikçi Stres Yönetimi eğitimimi revize ediyordum, paylaşmak istedim.

25 Ocak 2012 Çarşamba

Dam Başında Saksağan Bile, Damın Başındadır

Sistemler kurarız(!) Henry Ford gibi, sonra insanı unuturuz.
"İnsana hizmet ediyoruz, insan hizmet ediyor" der, esneriz. Bu sefer de bir sistemin varlığını unuturuz. Yok mu ortası?
Sağlam, "güvenilir" sistemler de genelde büyük kurumlar oluyor. Ama çarklar o kadar büyük ve güçlü işliyor ki, toleransları bile içinde ve ha varsın ha yoksun...
Ben kendimi orada hissedemiyorsam, neden var olayım? Hata yaptığımda fark edilmeyecekse, katma değerim çok çok küçükse...
Ne demiş Maslow? "İnsan varlığını hissetmek ister" Sistemleri, kendinizi de hissedebileceğiniz şekilde reorganize edin.
Belki her çalışan, o işletmenin bel kemiği değildir, belki o olmasa da yerine başkalarını koyarak yürüyebilirsiniz, ama şu an o var ve O, başkalarının yapamayacağı, özgün birşeye sahiptir. Bunu keşfedip işleyebildiğiniz takdirde, onun verimini artırdığınız gibi, katma değeriniz de yükselmez mi?
Dam başında saksağan bile, damın başındadır, özgündür, orada olduğunu bir şekilde FARK ederiz, ettirir...
*Kısalaşmak istiyorum hayatımda. Bu blog yazımı da, kısa paylaşımlarından feyz aldığım Ahmet Eryılmaz'a atfediyorum.

24 Ocak 2012 Salı

Sistemler ve Patronlar

Çocukluğumdan beridir ifrit olurum şu sistem kelimesine.
Ekonomik sistemler vardı, ne olduğunu bilmezdim, ama daha ben doğmadan birçok insanın ölümüne sebep olmuştu.
Ekosistemler vardı, onları da bilmezdim küçücük çocukken, ama habire sevimli hayvanların soyunu kurutuyordu.
Global sistemler vardı. Onu da anlamazdım daha ilkokuldayken, ama anlattıklarından fikir sahibi olur ve varsayımlar kurardım. Bunu büyüklerime söylediğimde "çocuk, sus" derlerdi. Susardım. Aradan geçince 15-20 sene, "haklıymışsın" denmesi pek de haz vermiyor.
Üniversiteye başladığımda kurumsal sistemlerle tanıştım. Etrafım sistemcilerle çevrilmişti o sıra. Malum 2001 krizinde "boşa çıkan" yöneticilerin başlattığı Yönetim Danışmanlığı akımı, şirkete dışarıdan kurulan ve patronun tatile çıkmasını sağlayan sistemler üzerine vaatler veriyordu. Sonuç, ücretsiz tatile çıkan yönetici danışmanı tanıdıklarım olmuştu.
Sistemler çeşitli parçaların birlikte yürümesi olduğuna patronlar neden "tatile çıkabileyim" odağında başladılar işe? Neticede "kurayım bir iş, çalışsın personeller, benim de adresim olsun, takılayım. Para mı da kazanayım" diyen patronlardı, kendini girişimci sananlar.
Ama sistemler vardır ve iyidir. Şu an google aramalarında ilk sırada olduğum Girişimci Koçluğu, bir sistem yaklaşımının ürünü.
Genel Sistem Teorisi (Bertalanffy)'nin, işletmelerin biyolojik varlık olan insanlar tarafından yürütülmesinden ötürü, yine bir biyolojik sistem olarak ele alınmasını önerir.
Ben de insanın biyolojisini yöneten psikolojinin bir uzmanı olarak, işletmelerin psikolojik sistemlerini ele aldım ve girişimlerde koçluk yaklaşımına yatırım yaptım.
Ama sistemler, birliktelik halleridir neticede. Bir olma halinden bahsediyorum yani. Tatile çıkan patronlar, yönetime dışarıdan kel alaka müdahaleler, kalıplaşmış EMİR-komuta, birbirine anlayışsız birimler...
Girişimlerimizde bir sistem olduğumuzun ve BİR olduğumuzun farkında olmamız dileğiyle

20 Ocak 2012 Cuma

Kendin Olmak, Kazandırıyor


Satış görüşmelerinde nasıl olmalıyız?
İş görüşmelerinde nasıl olmalıyız?
Eğitim verirken nasıl bir imaj çizmeliyiz?
Sevgilimle konuşurken nelere dikkat etmeliyim?
Yatırımcı görüşmem var, nasıl bir duruş sergilemeliyim?
...
Komik gelebilir ama en sık duyduğum sorulardan. Tahminimce tek duyan da ben değilimdir.
Seviyoruz komut almayı, yönlendirilmeyi.
Buna ayrıca değinebilirim, ama konuda kalayım.
Bu sorularda cevap genelde tek oluyor; "rahat olun".

TED başta, birçok konuşma izlediğimde, insanların beden dillerine bakıyorum. Omuzlar geniş, sopa yutmuş gibi dik duruş, ultra baskın ses tonları değildi gördüklerim.
Kollar kıvrılmış gömlekler, rahat duruşlar, siz-ben ayrımı yerine BİZ bakışı...

Beden dili konusunda tarzını beğendiğim biri var; Bülent Öner. Bir seminerde katılımcılar sordu, ayaktayken eller nerede olacak, şaşırıyoruz diye. Cevabı yalındı; "Serbest bıraktığınızda elleriniz nasıl oluyor?"

Bu rahatlık neden diye düşündüğümde, samimiyet, doğallık, bizden olmak gibi şeylerle karşılaşıyordum.
Ve geçen gün Youtube'da gördüğüm bir video, bunun güzel bir örneği oldu.
Belki çok başarılı değil arkadaş, ama samimiyeti, rahatlığı, doğallığı, içtenliği, nasıl da ivme kazandırdı...

İzleyeceğiniz arkadaştan çok daha güzel dans edip elenenler oldu. Muhtemelen arkadaşın stratejik yapılanma hakkında da bilgisi yok, belki koçluk da almamıştır. Ama kendi güçlü olduğu yanı bilerek ya da bilmeyerek geliştirmiş ve özgünleşmiş: Samimiyet

Hem cana yakın hem bize yakın hem "evet"lere yakın,
Keyifli izlemeler