Teknoloji kısıtı sebebiyle bir otobüs yolculuğumda yaşadığım
sohbete giriş yapmıştım kısacık da olsa http://mustep.blogspot.com/2013/05/tv-calsmaynca-super-bir-sohbet-dogdu.html linkinde.
Aşağıda da bu sohbeti paylaşmak istedim.
Yolculuk arkadaşım bir fabrikada işçiydi. Orta yaşlıydı,
evliydi. Elleri çalıştığının, çok çalıştığının kanıtıydı.
Çevremde hep kendi işinin başındakiler var, yöneticiler var
ve yine ofis çalışanları var.
Performans primleri, kriz yönetimleri, KDV stopaj dertleri
olanlar, kariyer peşinde koşanlar…
Eş sıkıntısı olan, çocuk derdi olan, ev hanımları ya da iş
fikirleri, gelecek korkuları olanlar…
Çevremde herkes var ama işçi yok! Üstelik ben işçilerle
büyümüş birisiyim, ama artık yoklar…
Sadece işveren arkadaşlarımın fabrikalarını ziyaret
ettiğimde görüşme imkanım oluyordu toplumun o kesimiyle ve patronun arkadaşı
olduğum için de objektif olamıyorlardı.
…
Çalışan memnuniyeti, iş gücü devir oranı düşürme, çalışan
sadakati gibi kavramlara çözüm buluyorum. Şu ana kadar da bu konuda sadece
hizmet sektörüyle çalışmıştım.
Ama ya emek gücünün en alt tabakasında durum ne? Onlara da
anlattıklarım olumlu ve yapıcı gelecek mi merak ediyordum.
Üstelik de bu arkadaş, sendikalı bir işçi. Sendikalardan kimi
tanısam yönetici, ama oralarda da işçi yine yoktu.
Sordum nelerle motive olduğunu. Direkt dedi ki; “çalışma
şartlarımız güzelleştikçe.”
“Bizim fabrikada ocaklarımız var” dedi. Bu ocaklar yaz
aylarında sıcaklığı 60 dereceye kadar çıkarabiliyormuş. Ayakta çalışıyorlarmış.
Bu konularda bir nebze çözüm sunabilse yönetimi, daha iyi çalışacaklarmış.
“En önemlisi de maaş” dedi. “Ne kadar çok para alırsak, o
kadar iyi çalışmaz mıyız?” diye sordu.
“Genelde böyle düşünülüyor ama paranın motivasyon etkisi
düşükmüş aslında” dedim. Gözleri büyüdü, şaşırdı. “Haklısın” dememi bekliyordu
anlaşılan. “Paradan çok etkili, çok daha güçlü başka şeyler var” dedim.
Ona bazı çalışmalarımı anlattım ve yurtdışında da yapılan
bazı çalışmalardan bahsettim. Esas merak ettiğim tepkisiydi. Çok mu afaki
geliyor, “gavur yapar Türk bakar” mı diyecek, yoksa gereksiz mi bulacak yoksa…
Onunla paylaştıklarımın kaba bir özetini paylaşayım mı size?
Birçok çalışan maaş artışı arzuluyor, ancak bunu göremiyor
kurumundan. Dolayısıyla da iyi mi yetersiz mi çalışanın fikri yok.
Aynı şekilde işverenler de çalışan memnuniyeti için maaş
artırımını tasarlıyor, ama bütçe yetmediği için uygulayamıyorlar. Dolayısıyla patronlar
da bunun işlevi, faydası konusunda deneyimsiz.
“Eee” diyor işçi arkadaşım, “madem bilgimiz yok, nasıl
parayı geçersiz sayarız” diye soruyor.
Değerlerle yönetimden bahsettim ben de. İnsan olmanın
hissettirildiği çalışma ortamlarının oluşmasından, hiyerarşinin ve iş
akışlarının bu şekilde yapılanmasından bahsettim.
Ve heyecanlandım.
Bu arkadaşın bir aylık maaşı, belki de benim iki günlük
eğitime harcadığım para kadarken, değerlere, insan olmaya nasıl bakıyor?
Zihninde dolanan ekmek parası ifadesi gözünden okunuyordu
ama “acaba daha ötesi de olabilir mi” sorusu yüreğimi hoplattı.
Eşitlikçiliği savunan militan arkadaşlarım bile halkın
sınıflardan oluştuğu ve bunun aşılamayacağı kısıtındayken, bu arkadaş “acaba
ötesi” diye soruyordu.
Ona bazı ulusal ve yurtdışı çalışmalarını daha açtım. Algının
işçi olmamız, işçi kalmamız üzerine yönlendirildiğini, bu yönde psikolojik bir
baskı altında olduğumuzu düşünmeye başladı. Bu baskıyı aşabildiği an ise daha
mutlu olacağı kesindi.
İşçi ol, yönetici ol, girişimci ol, ne olursan ol, insansın
sen!
İnsan olduğunu hatırladığın an, yaptığın işin değeri daha
bir artıyor, mutluluğun ve tatminin ise daha da çok artıyor.
Ve ufak bir sır; gelirin de o vakit artıyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuzla blogu zenginleştirdiğiniz için teşekkürler :)))